Bizim Memlekette Hiç Önemli Kadın Yok mu?

Tabii gündem çok hızlı değişip her dakika yeni bir meseleye göz açtığımızdan bazı konular çok da önemli olmalarına karşın geride kalabiliyor. Özellikle İrsen Küçük Ortaokulu meselesiyle beraber aslında konuşulması gereken kronik rahatsızlığımız da tekrar su yüzüne çıkmış oldu. Okulların, spor tesislerinin, hastanelerin, yol ve sokakların adını koyarken gösterdiğimiz hassasiyetlerin bir öz eleştirisini yapmak gerekir.

 

Okulların eski cumhurbaşkanı ve başbakan isimleri ile tekrardan isimlendirilme meselesi aslında bir süredir gündemde idi. Son olarak Bayraktar Türk Maarif Kolejinin isminin İrsen Küçük Ortaokulu olarak değiştirilmesinden sonra bunun artık bir prensip olduğu ve bu şekilde devam edileceği de açıklandı. Daha önce Haspolat’tan Göçmenköy’e taşınan Haspolat Meslek Lisesi, Osman Örek Meslek Lisesi olmuştu. Sene başında açılan Yukarı Girne’deki yeni ilkokul da Mustafa Çağatay İlkokulu olarak isimlendirildi. Tabii bu meseleleri tartışıyor olabilmemizin sebeplerinden bir tanesi de uzun yıllardan sonra ülkede okul yapılıyor oluşudur. Eleştirilere başlamadan önce hakkını teslim etmek gerektiğini düşündüğüm Cemal Özyiğit, Nazım Çavuşoğlu ve Olgun Amcaoğlu’nu bu hususta kutlamak gerekir. Normal şartlardaki bir devlette eğitimden sorumlu bir bakanı okul açtığı için kutlamak abes olsa da bizim topraklarda başta plansızlığın ve parasızlığın getirdiği etkenlerle yıllardır yeni okul konusunda ciddi adımlar atılmamaktaydı. Şu anda çoğunluğu sponsorlar aracılığıyla yapımı devam eden okul sayısı önceki on beş yılda açılan toplam okul sayısını aşmış olabilir. Tabii yeni okul, yeni isim demek olduğundan bahsedeceğim meseleler de artık gündeme gelmektedir.

 

Öncelikle meselenin İrsen Küçük’ün şahsı veya icraatları olmadığının altını çizmekte fayda görürüm. İlgili isim İrsen Küçük yerine pekâlâ Hakkı Atun, Mustafa Akıncı, Mehmet Ali Talat, Derviş Eroğlu ya da Hüseyin Özgürgün olabilirdi. Kaldı ki Karakum’da yapılan yeni okula Osman Nejat Konuk Ortaokulu isminin verilmesinin ardından isim verme sırasının da hayattaki kişilere geldiğini görüyoruz. Muhtemelen Mağusa’da yapılması planlanan yeni okula da Derviş Eroğlu’nun ismi verilecektir.

 

Tüm bunlar açıklandığında aslında özellikle 80’lere kadar kronik rahatsızlığımız olan ve ara ara kendini gösteren bazı isimlendiriş huylarımızı da tekrar canlandırmış olduk. Önceleri coğrafi isimler ve Kurtuluş, Hürriyet, 19 Mayıs gibi ideolojik tanımlamalar koymuş olsak da 1958’e gelindiğinde dönemin Türkiye hükûmetiyle hiç olmadığı kadar yakınlaşılmasıyla beraber Türk Lisesi bir anda Celal Bayar Lisesi, Kız Lisesi de Adnan Menderes Kız Lisesi olmuştu. Tabii 27 Mayıs 1960 Darbesi ve rejim değişikliğiyle beraber apar topar bu isimler kaldırıldı ama sonra bu gelenek benzer şekilde devam etti. 1963 sonrası anlaşılacak şekilde kaybedilen öğretmenlerin isimlerinin okullarına verilmeye başlandığını görsek de siyasetçi ve komutan isimleri de çok sık kullanılmaya başlandı. Öğretmenler çıkarıldığı zaman bugün de ekseriyetle askerler ve siyasetçilerden oluşan bir okul adı listesiyle karşı karşıyayız. Okul adı verilecek kadar önemli görülenlerin kim olduğu da buradan belli oluyor. Bu toplumun içinde önemli olan kişiler sadece siyasiler ve askerler mi? İsmi bir okula vermeye değer sanat, bilim, spor insanlarımız hiç mi yok? Peki ya kadınlar?

 

Her şeyden evvel bizim Hala Sultan dışında adını bir okula verdiğimiz bir kadın dahi yok. 8 Mart’tan 8 Mart’a “kadının toplumdaki yeri” tarzı günlük feministlikler ve şirinliklerin kalan 364 güne yansımadığı toplumumuzda bunun dert edilmiş olmaması üzücü bir durumdur. Siz eğer kadın lider yetiştirmek isterseniz bunu göstermelik kotalarla ya da lafla değil ancak somut adımlarla yapabilirsiniz. Bu ülkenin siyasetinde de çok önemli kadın figürleri olduğu gibi, edebiyatında, müziğinde, sporunda, eğitiminde, yargısında saymakla bitmeyecek kadın figürleri vardır. Oy getirmez belki bu isimler ama en azından bir nesil için bir anlam taşır. Örnek olur. Bu toplumda bir yerlere gelmek, “önemli” sayılmak için erkek olma ön koşuluna ihtiyaç duyulmadığını gösterir. Siyasetçi olmak ön koşuluna ihtiyaç olmadığını gösterir.

 

Zaten bu isimlerin koyulmasındaki amaç nedir? Bu kişilerin anılmasını sağlamaksa, bu kadar zamandır okutulan “Kıbrıs Türk Tarihi” derslerinde birkaç satırla bahsedilmesiyle bağdaştırmak zaten mümkün değildir. Mustafa Çağatay, Osman Örek, Nejat Konuk, İrsen Küçük gibi isimler tabii ki çok önemli kişilerdir. İdeolojik ya da icraat bazlı eleştirileriniz olabilir, hizmetleri bakidir. Ancak milletvekili sayısının lise sayısından az olduğu bizim gibi bir toplumda bu gibi hususlar için bazı öncelikler aranması gerekir. Her eğitim yılı başında 100 yeni okul açacak kadar büyük bir nüfus olsak bu konuyu açmaya gerek dahi olmazdı ama bu tarz konularda kısıtlı olmamız, kriterlere daha çok önem vermemizi zorunlu tutar. En azından bir ilgi, bir bağlantı sağlanması hem elzem olur hem de daha değerli olur. Mesela İrsen Küçük’ün ismi bir tarım kolejine verilseydi, yıllarca tarım bakanlığı yapmış bir ziraat mühendisini çok daha doğru onore etmiş olurdunuz. Ölümünden sonra böyle beklenmedik şekilde sessiz sedasız, eğitim yılı ortasında bir değişiklik yapmak kendisine dair bir anma törenine dahi izin vermediği gibi aksine tepkilere yol açmıştır.

 

Bunun dışında özellikle Konuk, Örek, Çağatay gibi isimlerle beraber Fazıl Küçük için de geçerli olan şu nokta vardır, bu kişilerin siyasi hayatları tarihte doğru düzgün anlatılmamıştır. Özellikle gelmeleri ve gitmeleri çok olaylı olmuştur. Dr. Küçük ile ilgili bir sivil toplum kuruluşunda çalışan bir arkadaşım katılımcı olduğumuz bir etkinlikte Dr. Küçük’ün ve Denktaş’ın yeterli kadar anlatılmadığını söyleyerek millî ve manevi bir eleştiri yapmıştı. Ben de o gün olduğu gibi kendisine katıldığım üzere Dr. Küçük’ün nasıl liderliğe geldiği, sıkı bir Kemalist olmasına karşın DP ile yakın durmuş olması dolayısıyla nasıl 70’lerde istenmediği, Denktaş’ın nasıl kendisinin yerine geldiği ve hatta vefatına kadar Halkın Sesi aracılığıyla yaptığı muhalefetin önemini bu toplumdaki herkesin bugünlere ışık tutmak üzere bilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bir siyasetçiyi anmanın en doğru yolu muhakkak ki fikirlerini anmakla olur. Yoksa ezberden cümlelerin getirdiği bir fayda yoktur.

 

Tabii bu isimlendirme sürecinde etkili olan bir diğer alışkanlık da aynı kişilerin isimlerini dönüp dolaşıp sürekli bir yerlere verme durumudur. O kişiyi böyle sürekli olarak yâd etmenin kendisinin mirasına fayda getireceği inancını gözlemlemek zor değildir. Ancak genelde bu tarz meselelerin ters tepişi bile söz konusudur ki buna daha derin değinmek gerekir. Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü akıllara ilk gelen örnekler olsa da uzun süredir bu isimlere -tıpkı KKTC vatandaşı da olan Bülent Ecevit gibi- politik nedenlerle başvurulmamaktadır. Bir istisna olarak geçtiğimiz yıl Akova-Yıldırım-Boğaziçi İlkokulunun adı değişerek Mustafa Kemal İlkokulu yapılmıştı. Mevcut iktidardaki partilerin Türk hükûmeti ile olan ilişkisi göz önüne alındığında burada pek bir değişim beklememekteyim.

 

Toplumumuzda bu örneğin hâlen devam eden karşılığı, birçok okula verilmiş olan Fazıl Küçük’tür. Okullar gibi caddelere, konferans salonlarına, anıtlara ve spor tesislerine sıklıkla kendisini konu ederiz. Buradaki eleştirileri yaparken babam da olsa hedef ayırt etmeden, çok da iyi olacak bir örnek ile devam etmek isterim. Mehmet Özbilgehan’ın müdürlüğü döneminde Spor Dairesi tarafından ciddi şekilde renovasyonları yapılan Güzelyurt’taki kapalı spor salonu ile Lefkoşa’daki jimnastik salonuna Dr. Fazıl Küçük ismi verilmişti. O zaman da aynı koşullar söz konusuydu. Özellikle en yakın kapalı spor salonu olan Lefke’deki yapının da isminin Dr. Fazıl Küçük Spor Salonu olduğunu düşündüğümüzde İskele’deki salonla beraber 6 ilçenin 3 tanesinin temel salonları aynı isimde olmuş oldu. Aileden gelen taleplere yok demek zor olabilir, özellikle Dr. Fazıl Küçük Vakfı aracılığıyla sık sık bu tarz talepler gelmektedir. Ancak zor olsa da yöneticilerin bir denge oturtması esastır. Kaldı ki özellikle siyasetçilerin özellikle fikirleri bazında bir tasarruf söz konusuysa bir yere adının verilmesinden çok o kişinin fikirlerine saygı gösterilmesi gerekir. Önceki örnekte de bahsedildiği gibi eğer Fazıl Küçük için fikirsel bir anı amaçlanıyorsa herhangi bir binaya veya kuruma adını vermekten ziyade kendilerinin fikirlerini anlatmak daha önemlidir. Aynı şekilde diğer siyasiler için de bu geçerlidir.

 

Bu memlekette önemli kişiler sadece siyasiler değildir, sadece erkekler hiç değildir. Bu ülkenin çocuklarına, gençlerine cinsiyet eşitliğini aşılamak öyle yılda bir anılan laflarla değil aksiyonla olur. Aynı şekilde bu memlekette sanata, sanatçıya, spora ve sporcuya verilen önem de lafla değil icraatla yapılmalıdır. Bugün yeni bir okula, kültür salonuna, spor tesisine, caddeye isimleri verilecek onca insanımız vardır. Bu memlekette de siyasetten öte bir hayat vardır.

 


 

Fotoğraf için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir