Pandemi patladığı gibi soluğu Kıbrıs’ta alanlardan biri de bendim. Yok eğitim internet üstünden, yok okul kapalı, yok daha aşı olmadım falan derken Kıbrıs’ta tamı tamına bir buçuk sene kaldım. Bu sırada da eğitimim internet üstünden devam etmekte idi tabii ki, çoğumuzun olduğu gibi.
Şu ana kadar pandeminin 2 hafta sayılmayacak kadarını Hırvatistan’da ve geriye kalan 1 buçuk senesinin sadece Kıbrıs’ta olan hâlini yaşamış biri olarak adaptasyon zorluğu çekiyorum ve buna ek olaraktan geri döndüğüm İngiltere, Sheffield şehri hiç de bıraktığım gibi değil. Neresinden başlasam bilmiyorum. Öncelikle ben bir buçuk seneki ben değilim, Sheffield Birleşik Krallık’ın 2018 yılında en güvenli büyük şehirlerinden 12’ncisi olmuştu,[1] şu an hiç de öyle bir durum yok. Suç oranları oldukça yükselmiş.
Fakat beni tedirgin eden sadece bu değil maalesef, bir türlü ben maskemi çıkaramıyorum. Pandemi etkisi mi dersiniz ne dersiniz bilmiyorum ama sokakta maske takanlara gülerdik ya hani; şimdi ben de onlardan biriyim. Neredeyse 2 kolumu da açıp 2 metre mesafeyi ben yaratacağım. Aslında halkın davranışları Kıbrıs halkının umursamazlığıyla aynı umursamazlıkta pandemiye karşı ve beni bu çok öfkelendiriyor. Nasıl bu kadar umursamaz ya da cahil olunabilir diye. Bazısı hâlen daha aşısını yaptırmıyor, testini olmuyor ve maske takmıyor. Nasıl tedirgin olunmaz?
Sınırlarımı, özellikle de fiziksel sınırlarımı keskin bir şekilde belirttiğim bir dönemdeyim. Bu kadar umursamazlığa rağmen hâlen daha İngiliz hükûmeti halkına ve ülkesinde yaşayanlara güvenmeye ve onları desteklemeye devam ediyor, bunu da takdir ediyorum açıkçası. Sokakta bedavaya antijen testleri dağıtılıyor ve bunların sonucu 30 dakikada maksimum çıkıyor. Bedavaya, istediğin saatte aşı olabileceğin yerler neredeyse her sokakta. Binaların çoğunda masalar, sandalyeler hep “bir boş bir dolu” olacak şekilde ayarlanmış ve kapatılmış bazıları. Yine de dikkatli olmayacak olan halkın, toplumun sağlığını riske atacak olan atıyor. Her türlü şartı önlerine sunsanız da sunmasanız da.
İngiltere’nin kuralları, yasaları genellikle halkına güven üzerine kurulu olduğundan halka neredeyse her imkânı sağlayıp gerisini onların seçimine bırakıyorlar. Kıbrıs’taki tabiri ise bu halktaki kişilerin “bulup da bunayanlar”dan başka bir şey değildir. Bulduklarının değerini bilmiyorlar. Halkına bu kadar değer veren, ona her imkânı sağlayan bir hükûmet ve bu imkânları elinin tersiyle iten cahil kesim, trajikomik resmen.
Neyse, toplumları eleştirme amacıyla başlamadım yazıma aslında. Sheffield’daki değişikliklerden bahsediyordum. Yol tamiratları bitmiş, birçok yeni bina yapılmış bir buçuk senede. Düşünsenize ben Kıbrıs’a dönerken 2020 Mart ayında daha inşaatların zemini bile atılmamıştı. Şehrin içinde olduğu gibi bir trafik azaltma eylemi var, yollar neredeyse sadece toplu taşımaya ve bisikletlere ayrılmış durumda. Bisikletli yolu şehir içinde taşıt yolundan daha fazla.
Geldiğimde fark ettiğim bir diğer önemli olaysa çoğu yerin stokunun kalmadığı. Bunun sebebi pandemi falan değil, Nisan 2020’deki gibi herkes akın akın tuvalet kâğıdı almıyor. Bunun sebebi Brexit. Brexit’ten dolayı sınır dışı edilmiş, işten çıkarılmış insanların yerini dolduramıyorlar. Stokları yenileyebilecekleri stok araçlarını sürecek kimse yok. Bu da kapitalizmin işine yaramadı desek yalan olur bence, önceliği pahalı olan stoka verip yolluyorlar tahmin edersiniz ki.
Bir diğer değişen ve benim fark ettiğim iki büyük markanın kapanması oldu. Debenhams ve John Lewis markaları Sheffield’daki mağazalarını kapattılar. Özellikle Debenhams bütün mağazalarını kapatmış durumda. Her iki marka da internet üzerinden stokları devam ettikçe satış yapıyorlar sadece. Koskoca iki bina, şehrin ortasında bomboş, terk edilmiş vaziyette duruyor. Sağlık için, sokakta evsiz geriye kalanlar için ya da eğitim için bir şeyler yapacaklarını ümit ediyorum bu binalarda.
Kıbrıs’ta bir fanusun içinde kalmışız derim, dünyada bu kadar etken görülürken belki de o fanusun içinde olduğumuz için şanslıyızdır. Fakat bu şansın değerinin bilinmemesi de değişmeyenlerden biri.
Ayni şekilde halka güven duymamak, halkı ve onların sağlığını öncelikli yapmamak, sadece koltuk sevdasıyla yanıp tutuşmak da hiç değişmemiş. Geçen bu kriz Kıbrıs’ı aşırı kötü vurmadı diye yeni bir kriz gelmeyecek demek değildir, o kadar zaman kapalıyken yarım inşaatları, yarım işleri bitirebilecek iken hiçbir şey yapılmamış ve hâlen daha da yapılmamaya devam ediliyor. Sistemin değişmemesi de bunlara ek tabii ki.
Pandemi öncesi, süresince ve daha bu hafta yine hükûmetimiz düştü. Biri ya hükûmete gelenlere paraşüt versin ya da halka çünkü dolaylı yoldan her ikisi de düştükçe düşüyor. Tarih kitaplarına kesinlikle konu oluruz derim, bu kadar fazla bu kadar hızlı hükûmet değişiklikleri nerede görüldü başka bilmiyorum.
Aslında amacım bahsettiğim her iki ülke için de hükûmeti suçlamak, onları parmakla göstermek değil, amacım halkı da parmakla göstermek. Gücün halkta olduğunu bilmeliyiz. Şikâyet ettiğimiz, beğenmediğimiz her şeyin karşısında durup onu düzeltene kadar çabalamalıyız. Yoksa hiçbir şey değişmeyecek. Bir şeyleri değiştirmeye çalışırken de, elimizdeki o gücün farkındayken de neye onay verdiğimizi fark etmeliyiz. Şu anda Brexit bütün dünyadan çok İngilizleri etkilemiş durumda bence, hani zenginleşecektiniz? Hani sağlık sektörünüz mükemmel olacaktı?
Yaşıyoruz, kurtulduk diye sevinmemize bile zaman olmadan kriz öncesi ya da kriz anındaki durumların aynısını yaşayıp duracağız. Bir başka krizin de yeniden bizi bulması (her iki ülke için de söylüyorum) bence bu umursamazlıkla çok yakındır.
Kaynakça
[1] Sheffield named as one of safest places to live in UK. (2018). The Star. https://www.thestar.co.uk/news/sheffield-named-one-safest-places-live-uk-469476
Fotoğraf: Rudy and Peter Skitterians, Pixabay.