FAO Ziyareti ve Düşündürdükleri…

Yağmurlu bir pazar bugün. Tüm gündür durmaksızın şarkısını söylüyor doğa. Tüm şehre rahmet iniyor. Akşam olmuş, vakit yine bir Tabella yazısı vakti.

 

Bu hafta, bir okul gezisi dolayısıyla Birleşmiş Milletler’in Gıda ve Tarım Örgütünü ziyaret etme fırsatı buldum. Kısaca ne iş yaptıklarını tarif etmek gerekirse, merkezi Roma’da olan ve gıda güvenliğini sağlamak, dünyada var olan açlığı bitirmek gibi hedefler için çalışan uluslararası bir örgüt olarak tanımlayabiliriz. Bu hedef kapsamında, tarımsal üretimin daha verimli, daha sürdürülebilir hâle gelebilmesi ve kırsal kesimde yaşayan insanların daha iyi koşullarda yaşayabilmesi adına çeşitli projeler yürütüyorlar. Dolayısıyla, örgütün temel hedefinin dünyada var olan açlığı bitirmek olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Dünyada var olan açlık derken, maalesef ciddi rakamlardan bahsediyoruz. “…Birleşmiş Milletler’e (BM) bağlı beş örgüt tarafından açıklanan bir rapor, dünyada her dokuz kişiden birinin yetersiz beslenme ile karşı karşıya olduğunu ortaya koydu. Salı günü İtalya’nın başkenti Roma’da açıklanan ‘Dünyada Beslenme ve Gıda Güvenliği’nin Durumu’ adlı raporda, geçen yıl dünyada açlık çekenlerin sayısının 821 milyona yükseldiği belirtildi. 2016 yılında bu sayı 804 milyon olarak kaydedilmişti…”[1]

 

Sıfır açlık, BM’nin 2030 Sürdürülebilir Gelişim ajandası kapsamında ortaya koyduğu 17 Sürdürülebilir Gelişim Hedeflerinden (Sustainable Development Goals) sadece bir tanesi. Diğer on altı hedef, Fakirliğin bitirilmesinden cinsiyet eşitliğine, daha çok insanın temiz suya erişebilmesinden sorumlu tüketim ve üretime kadar çok kapsamlı konuları içeriyor.

 

Geçtiğimiz aylarda, Sürdülebilir Gelişim hedefleri için BM tarafından düzenlenen, Küresel Genç Liderler programı kapsamında 17 kişi seçildi. Binlerce kişinin arasından bu ilk 17’ye girenler arasına  Burak Berk Doluay arkadaşımızın da girmesi bizi ayrıca gururlandırdı.[2] Cyprusinno.com ile yaptığı çalışmalar ile girişimcilik kültürüne ve adadaki toplumların diyalog kurmasına katkı da bulunan Doluay, aslında bu başarısıyla tüm gençliğe bir örnektir. Bunun, bitmeyen kısır döngü içerisind ki gündem maddeleri ile olumsuz bir ruh hâline bürünen toplumumuzun durumunu göze aldığımızda, dikkat etmemiz ve konuşmamız gereken bir konu olduğunu düşünüyorum. Bu durum, devlet yapımız ve Kuzey Kıbrıs gündeminin ötesine geçen gençlerimize dair sadece bir örnek.

 

Memleket gündemi ile dünya gündeminin ne kadar farklı olduğu, maalesef her gün yüzümüze vuran bir gerçeklik. Özellikle son yılların popüler konusu blockchain ve benzeri teknolojiler küresel ticareti değiştirme potansiyeli açısından dikkat çeken enstrümanlar olarak ortaya çıktılar. FAO ziyareti sırasında blockchain teknolojisini kullanarak Afrika’da kahve üreten ülkelerin bu zenginlikten daha çok pay almasını sağlayan bir proje ile de karşılaşma fırsatımız oldu. Kısaca bizi bilgilendiren şirket yetkilisine göre, Etiyopya’daki çiftçinin kazandığı miktar, marketimize ulaşan kahve paket fiyatının çok az bir yüzdeliğini oluşturuyor. “Blockchain Coffee” ismiyle kahvelerini satışa koyan şirket, bu sorunu çözmek adına, Etiyopya’da çekirdek kavurma tesisi kuran, çiftçiye piyasa fiyatının üzerinde bir miktar ödeyerek değeri paylaşan, blockchain teknolojisini kullanarak tedarik zincirini şeffaf bir hâle getiren ilginç bir sosyal girişimcilik örneği. Bunun, kronikleşen bir sorun olan, Zengin Avrupa ülkelerine göç meselesini ortadan kaldırabilecek boyutta güçlü bir enstrüman olduğuna inanıyorum. 

 

Bu sunumu dinledikten sonra, Kıbrıs’ta gerçekleşen Mağusa emirnamesi tartışmaları ile karşılaşıyorum sosyal medyada. Çok tartışılan bilgilendirme etkinliği, bir iş adamının sarf ettiği sözler ve Şehir Planlama Dairesi Müdürü’nün sarf ettiği cümleyi okuyorum takip eden dakikalarda. İnşaat sektörü elbette, ekonomiye canlılık getiren, yan sektörler sayesinde ticarete hareket katabilen bir alan. Ancak bu olumlu durum, sadece kısa vade için geçerli. Bana göre, inşaat odaklı bir büyüme stratejisi bizi çıkmaza götürebilecek olan bir durum olur. Çünkü, yavaş yaşam özelliklerine sahip olan küçük şehirlerin, ada yaşamının çok önemli bir parçası olduğuna inanıyorum. Elbette, nüfus çoğaldıkça yeni evler yapılacaktır, ancak yabancı yatırımcı gelsin diye 50 katlı 60 katlı binalar dikmek, kısa vadede bize para getirse bile, uzun vadede metropol şehirlerden hiçbir farkımız kalmayacaktır. Günümüzün globalleşen dünyasında, giderek tüm şehirler biribirine benzemektedir. Kıbrıs’a daha fazla ziyaretçi çekmenin yolu, diğer ülkelerde ki büyük şehirlerle benzeşmek değil, ancak yerel mimari özellikleri ve doğamızı koruyarak olabilir inancındayım. O yüzden çıkar yol, daha sürdürülebilir bir ekonomik düzendir. Konuşmamız gereken, sürdürülebilir bir ekonomik düzene nasıl ulaşacağımızdır. Bana göre bu; yazılım, katma değerli üretim ve kaliteli turizmden geçer.

 

Öte yandan, BM Gıda ve Tarım Örgütü olan FAO’nun merkez binasına yaptığımız ziyaret sırasında çok değerli başka bilgiler de ediniyoruz rehberimizden. Öyle görünüyor ki, yüksek lisans tezimi yazarken sıklıkla uğramam gereken bir yer burası. Her ne kadar Birleşmiş Milletler’in etkinliği ve verimliliği, sorunlara çözüm oluşu büyük bir tartışma konusu olsa bile, Gıda ve Tarım Örgütünün faydalı bir kurum olduğu izlenimi ile ayrılıyorum merkez binasından.

 


 

Referanslar:

[1]- https://www.dw.com/tr/d%C3%BCnyada-821-milyon-ki%C5%9Fi-a%C3%A7/a-45446956

[2]- http://sdgyl.org/meet-the-class-2/burak-doluay/ 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir