Hiç kendinizi etrafınızdaki herkesten çok daha farklı bir noktada bulduğunuz oldu mu? Duygularınızın kelimelere dökülemeyecek kadar karanlık ve karmaşık olduğu ve ruhsal olarak diğerlerinden izole edildiğiniz bir noktadan bahsediyorum. İçinde hapsolduğunuz “kâbustan” uyanmak için yalvarırken uykuya yenik düştüğünüz geceleriniz ve güneş doğsa bile aydınlanmayan günleriniz oldu mu peki? Tüm bildiklerinizin ya da en azından bildiğinizi zannettiklerinizin bir gecede buharlaşırcasına yok oluşu ve kabullenişin ızdırabı yaşamınızın sonsuz bir uykuya dönüşmesini dilemeye sürükledi mi sizi? Sonunda ışık olduğu söylenilen tünelin başınıza yıkılıp, hayalleriniz ve ideallerinizin toz kapladığı hissine kapıldınız mı? Eğer bunların hiçbiri (henüz) başınıza gelmediyse, muhtemelen size oldukça Kafkavari duyuluyorumdur.
Biz insanlar… Hayatımız hep güneşli günlerden, bulutsuz gökyüzünden ibaret olsun istiyoruz. Bazen fırtınaların beraberinde getireceklerinden ya da bizi savuracağı yerlerden ürküyoruz. Bazen ise duygusal kuraklıkların hayatımızı sıradanlaştırmasından yakınıyoruz. Düşünmeden edemiyorum: Arzuladıklarımızdan mı daha çok bahsediyoruz yoksa korktuklarımızdan mı daha çok şikâyet ediyoruz? Fazla hissetmeyi mi yoksa hiç hissedememeyi mi daha acımasız buluyoruz?
Kafamdaki soru işaretleri şöyle dursun, çok sevdiğim o atasözünü hatırlıyorum aniden: “Sürekli güneş, çöl yapar.”
Ne daima mutlu, optimist ve heyecanlı olabilirsin ne de daima depresif, bıkkın ve bitkin kalabilirsin. Kendi hayatlarımızdan birkaç adım dışarı çıkıp büyük resme baktığımızda tüm taşlar yerine oturuyor aslında. Doğa bile bir uyuyup bir uyanırken, biz nasıl aynı ruh hâli içinde aynı yerde sayabilmeyi bekleyebiliriz ki?
En kuru çöller bile doğru zamanda çiçek açarken bizdeki bu ümitsizliği, ilk engelde pes etme hevesini, hem kendimize hem topluma dair gitgide azalan inancımızı ve “gündelik melankoli” durumunu anlamlandırmakta güçlük çekiyorum.
İspanyolcada “desierto florido” olarak adlandırılan bu iklim fenomeni dünyanın çeşitli yerlerindeki çöllerde çiçek açması anlamına geliyor. Mevsim normallerini aşan yağmurlar çöl toprağında bulunan bitki tohumlarıyla buluşunca, çevresel koşullar yaklaşık olarak 200 çeşit çöl bitkisine ev sahipliği yapabilecek seviyeye ulaşıyor. Bununla birlikte böcekler (özellikle polen taşıyıcılar), kuşlar ve kertenkele gibi hayvanlar bölgeye yerleşiyor ve çöl ekosisteminin bahar renklerine bürünmesine katkı sağlıyor. Batı Avustralya, Güney Afrika ve ABD’nin Kaliforniya ile Arizona eyaletlerindeki bazı çöllerde gözlemlenen bu doğa olayı her beş yedi yıl arası tekrarlanıyor. Dünyanın en kurak bölgesi olarak bilinen ve Mars’taki yaşam koşullarıyla kıyaslanan Şili’deki Atacama Çölü geçtiğimiz yıl yedi yıldaki yağış miktarına denk gelecek yağışın on iki saatte gerçekleşmesi nedeniyle çiçek tarlasına dönüşmüş ve bitki bilimciler ile bölgedeki turistlerin odak noktası haline gelmişti.
Farkına varılması pek kolay değil belki ama bana göre kendi irademiz ve isteklerimiz dışında hayatın önümüze koydukları, kendimizi bulmamızda kişisel seçimlerimizden daha büyük rol oynuyor.
Her şeyin yolunda gitmesinin yoldaki zorlukların aksine bizi yarı yolda bırakacağı, olmamız gereken konumdan alakasız rotalara iteceği ve dolayısıyla özümüzden uzaklaştırılacağımızı düşünüyorum. Bunu düşündüğüm sırada da ironilerden neden hoşlanmadığımı hatırlamış oluyorum.
Diyeceğim o ki, yağmurlar yağmaya, şimşekler çakmaya devam edecek, potansiyelimizi ve öz varlığımızı gün yüzüne çıkaracak olan tohumlar bu sayede çatlama cesareti göstereceklerdir. Doğamıza aykırı davranışlarda bulunmak yerine başımıza gelen her şeyin bir sebebi olduğuna inanır ve karşılaştığımız “felaketlerin” bizi yok etmesine değil de güçlendirmesine olanak sağlarsak, çetrefilli günlerin ardından baharın uğramaması için bir sebep göremiyorum.
Fotoğraf için tıklayınız.
Hayatın kaotik doğasını dindirmeye çalışmak yerine kabullenmek rahatlatıcı bir düşünce. Tebrik ederim, muhteşem bir yazı; insan tecrübesinin belki de en gizemli kısımlarından birini doğadan ilham alarak yorumlaman çok güzel bir düşünceye yol açmış.