Türk lirasının (TL) bir anda aşırı değer kaybına bağlı olarak, başta Türkiye ve aynı para birimini kullanma durumunda olan ülkemizde oluşan ciddi ekonomik krizden nasibini almayan tek bir sektör ve dolayısıyla tek bir kişi kaldığı düşünülemez.
Dolar, avro ve özellikle ülkemizde kullanılan en yaygın para birimi olan İngiliz sterlini karşısında tepetaklak olan TL, döviz borcu olan insanlarımızı ve özellikle Sterlin cinsinden borçlanan veya kira ödeyen tüm kesimleri sıkıntıya sokmuş, zaten göç etmeye meyilli gençlerin ise önlerindeki belirsizlik ve gelecek korkusu katlanarak artmıştır.
Ne var ki tüm bu karamsar tabloya rağmen TL karşısında aşırı değer kazanan avronun etkisiyle, Güney komşularımızdan KKTC’ye ani ve aşırı bir ticari ilgi doğmuştur. Ucuzluğun cazibesi, daha önce siyasi kaygılar ile ülkemize gelmeyi kendine yakıştırmayan tutucu Rumları dahi tetiklemiş; ucuz yakıt, ucuz market, McDonald’s fiyatına restoranlarda tam meze yemek, ucuz sigara, ucuz içki ve akla gelebilecek her hizmetin satıldığı yerlerin önünde Rum plakalı arabalar dizilmeye başlamıştır.
İlk etapta komşudan gelen bu ani ilgi bir kısım halkımız tarafından şaşkınlıkla karşılanmış, zaman içinde “ticaretin dini imanı olmaz” deyimi benimsenerek, bu akışın daralan ekonomimiz için aslında bir can simidi niteliği taşıdığı anlaşılmıştır.
Peki, buraya kadar her şey kendiliğinden gelişirken, KKTC hükûmeti bu beklenmedik şansı nasıl algılıyor? Birdenbire ortaya çıkan bu ticareti artırmak, dolayısı ile sınır geçişlerini kolaylaştırmak ve bir tür gündelikçi turist niteliği taşıyan bu insanlar için daha iyi bir şeyler planlamış mıdır? Maalesef hâlâ bunu bilmiyoruz.
Sözde Metehan Sınır Kapısı’nda fazladan bir şerit düzenlenerek, araç kuyrukları azaltılmaya çalışılmış olsa dahi, özellikle tatil günlerinde kuyruklar hala kilometrelerce uzamaktadır. Oysa Lefkoşa’da araç geçişine müsait onca uygun yer varken, ilave bir veya birkaç kapı daha açmak gerçekten çok mu zordur?
Özellikle Metehan geçiş kapısına yakın benzin istasyonları, marketler, hazır giyim mağazaları ve tüm bölgelerimizdeki restoranlarımız hınca hınç Rum müşterilerle dolup taşarken, turistlere mal ve hizmet sunan esnaf ve iş sahiplerinin uyguladıkları fiyat politikaları, döviz cinsinden yapılacak ödemelerde TL’ye çevirirken uygulanan kur hesabının doğruluğunu araştırmak ya da bir restoranın menüsünde yer alanlar ile müşteriye sunulanın örtüşüp örtüşmediğini denetlemek, devletin ilgili makamlarının acaba aklına gelmiş midir?
Toplumumuzun yaşamakta olduğu ekonomik krizi, az hasarla atlama şansı sağlayacak bu mucize gelişme karşısında biz Kıbrıs Türk halkı, yeterince kafa yoruyor muyuz? Bu konularda ticaret, sanayi, esnaf odaları ne gibi tedbirler düşünüyor? Turizmcilerimiz dünyanın çeşitli ülkelerinden ülkemize turist getirmeye çırpınırken, Turizm Bakanlığımız kendiliğinden ayağına gelen ve ekonomik durumu oldukça iyi olan bu turistler konusunda herhangi bir hazırlık yaptı mı?
Bütün bunları hiç bilmiyoruz ve birkaç kısık ses dışında ciddi bir hazırlık veya iyileştirme önerisi ne yazık ki göremiyoruz. Üstelik bütün bu gelişmelerin, iki toplum arasındaki mevcut ticaretin gelişmesine sağlayacağı katkılar kadar, kültürel ve sosyal anlamda yapacağı olumlu etkiler azımsanamaz. Dolayısı ile maddi ve manevi olarak bu akışın zaman içinde barış çabalarına getireceği ivme, işin bir başka önemli boyutu ve beklide esas kazanım sağlayacağımız kısmıdır.
Fotoğraf için tıklayınız.