İktidar Kimin Elinde?

Türk Dil Kurumuna göre demokrasi, halkın egemenliği temeline dayanan yönetim biçimine deniyor.[1] Fakat sanırım bu durum Türkiye için geçerli değil. Ya da demokrasi yok sayılıyor. Son zamanların çoğumuzun bayağı yakından ilgilenip takip ettiği İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri hakkında benim de birkaç bir eleştirim olacak.

 

Öncelikle seçimde olanları bir ele alalım. Her seferinde oyların sayılması en az 1 gün alıyordu Türkiye’de ama bu kez bence daha uzun sürdü. Bazıları nereden oy çıkaracaklarını bulamamış gibi. Neyse, 31 Mart’ta yapılan seçim sonuçları zar zor açıklandığında sonuç CHP adayı Ekrem İmamoğlu’nu gösterdi tam olarak 4.171.118 oyla ve kendisini AKP adayı Binali Yıldırım 4.149.656 oyla takip ediyordu.[2] Aradaki fark 21.462 oy. 21.462 birey yani.

 

Yalnız o oyları bekleyen ve mütemadiyen mahkemelerde “nöbet” tutan -bakın burası çok önemli “oylar için nöbet tutuldu”- birçok vatandaşa helal olsun! Sonuçlar açıklandı  ve çoğumuz -bunun içerisinde bizim yerli halkımız da vardır- “bahar geldi” düşüncesine kapıldık. O kadar bir kaptırmışız ki kendimizi “trafoya giren kedileri”, “elektrik kesintileri”  veya “darbeleri”ne, bir an unutur olduk. Her hırslı savaşçı gibi kaybeden kesim tabii ki itiraz etti. Hemde ne itirazlar, seçimin şaibeli olması gibi söylemler. Oylar birçok kez sayıldı. Kısıtlı seçmenler mi istersiniz, ölü seçmenler mi, yoksa sahte seçmen mi? Hayır vazgeçmiyorlar. Her kapı çalındı. Fakat Yüksek Seçim Kurulu şu cevabı veriyordu:

“Bir usulsüzlük varsa dahi, bu seçimin iptalini kesinlikle mümkün kılmaz, Usulsüzlük yapanlar cezalandırılır. Sandık kurullarının teşkilinde sorun varsa, bu beni ilgilendirmez. Ben seçmenin iradesini sakatlayamam. Sandık başındaki usulsüzlük olduğu somut delillerle ortaya koyulmadıkça ben seçimi yenilemem.”

 

En sonunda herhangi bir somut delil sunmadan istediklerini aldılar, uydurulan kalıp da şu oldu:

“Sandık kurullarında kamu görevlisi olmayan kişiler görev yapmış.”

 

Çünkü daha önce hiç yapmadılar ya! Fakat ben “kişi kendinden bilir” diyorum. Şaibeli seçimleriyle yapamadılar çünkü bu kez biraz azınlık kaldılar ya da hep azınlıktılar da Ekrem İmamoğlu’na verilecek oyun bu kadar çok olmasını hesap edemediklerinden ölü/sahte seçmenleri eksik geldi.

 

Şöyle ki sandık kurulu YSK tarafından seçiliyormuş, yani diğer bütün illerde de aynı durum söz konusu olması gerekmiyor mu? Neden sadece İstanbul? Ve YSK’nın seçtiği sandık kurulunun yanlışlığı, eksikliği yada doğruluğu neden seçmenin iradesini cezalandırıyor? Bir başka deyişle demokrasi neden yok sayılıyor? Bu arada en son yapılan 24 Haziran 2018 Genel Seçimi’nde de aynı yasalar, aynı genelgeler ve aynı uygulamalar, hatta aynı sandık kurulları vardı şimdi işinize gelmeyince mi her şeyi sorgular oldunuz ve demokrasiyi yok sayar oldunuz?

 

Açıkcası ben bu konuda en çok da şunu söylemek isterim ki çok manidar buluyorum bu durumu. Farkında mıyız ki seçimin iptali kararı 6 Mayıs’ta açıklandı ve bu tarih Türkiye tarihine zaten büyük harflerle yazılmış bir tarihti. Deniz Gezmiş’in idam edildiği tarih. Yine yeniden çıkarına ve işlerine gelmeyene karşı hak yeme peşindeler. İşlerine gelmeyenler ve kendilerini seçmeyenler bence dikkat etsin. Bakın sizlere ikinci şans verildi. Yine “yanlış” kişiye oy verirseniz yada “sahte” oylar yine az çıkarsa belki de üçüncü şans bile verilir kalıbına uydurulup.

 


 

Referanslar:

Fotoğraf © Adem Altan – AFP
[1] Türk Dil Kurumu resmî sitesinde “demokrasi.” (giriş: Mayıs 2019)
[2] NTV.com.tr, 31 Mart İstanbul Yerel Seçim Sonuçları

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir