Denizer Amca (Mustafa Denizer) ile Sohbet (1)

Futbol Asla Sadece Futbol Değildir kitabı, futbolu izlemekten öteye taşımak isteyen herkesin belki de başlangıç kitabıdır.[1] Türkçe çevirideki adından da anlaşılacağı üzere bu kitaba sadece futbol kitabı demek doğru olmaz. Arjantin’den Güney Afrika’ya, Ruanda’dan Ukrayna’ya birçok farklı toplumu inceleyen bir sosyoloji kitabıdır aynı zamanda. Kitap, futbolu araştırmanın başlangıç noktası alıp, insanların hayatlarını nasıl etkilediğini anlatır. Yaşadığımız yer itibari ile futbolun hayatımıza bu kadar nüfus ettiği bir ortam olmasına rağmen; izlediğimiz dizi ve filmlerde, okuduğumuz kitap ve dergilerde, konu özel olarak futbol olmadığında pek de yer almaz. Kıbrıs’tan basit bir örnek verecek olursam, henüz 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmadan iki toplum arasındaki kurumsal olarak ilk ayrılıklarından biri 1955 yılında Kıbrıs Futbol Federasyonunda (KOP) yaşandı. Futbol federasyonundaki bu ayrılık ilerideki olaylara bir bakımdan ışık tutan niteliktedir.

 

Mustafa Amca’nın ismini hem babamdan hem de çevredeki barış ve emek mücadelesi veren kişilerden hep duyardım. Kendisi ile yaptığım ayak üstü ilk sohbetimde bile ne kadar bilgili bir insan olduğunu hemen anladım. Onunla hayatın her alanında sohbet edebilirdim. Siyaseten yaptığı yorumlar, gözlemler ve deneyimler ayrı bir kitap konusudur. Özellikle Kıbrıs’taki sol hareketi iyi bilip yorumladığını düşünürüm. Mustafa Amca ile bu konular üzerine değil de babamın başlattığı hem Kıbrıslı Türk hem de Kıbrıslı Rum takımlarında oynamış futbolculardan oluşan İki Toplumlu Futbolcular veya Rumcaya çevirisi ile Topta Birlikte çalışması kapsamında Çetinkaya, EPA (Kıbrıslı Rum takımı) ve MTG gibi takımlarda oynamış abisi Ali Denizer hakkında sohbet etmek istedim. Aslında Mustafa Amca hem topta uzun yıllar başarılı bir şekilde emek vermiş, hem de birlikte yaşam için uzun yıllar mücadele etmiş biri olarak Topta Birlikte çalışmasının devamı için çok önemli bir kişilikti. Sohbetimiz aslında tam da yazımın başında bahsettiğim futbolun asla sadece futbol olmadığı bir noktada ilerledi. Okurken siz de fark edeceksiniz ki kendisini futbolun o döneme nasıl ışık tuttuğunu ve insan hayatındaki etkisini anlayacaksınız. Elbette söyleşide Mustafa Amca, abisi Ali Denizer’den de uzun uzun bahsetti. Kendisine ne kadar teşekkür etsem azdır.

 

***

 

Söyleşiye geçmeden önce son olarak küçük bir uyarıda bulunmak isterim. Bu çalışmayı tam olarak bir sözlü tarih metodolojisini kullanarak yapmadım. Sözlü tarih alanında Koral Özen ve Güven Uludağ’ın hazırladığı Kıbrıs’ta Anıları Sırtlamak kitabında sözlü tarihi kısaca şöyle açıklıyorlar: ‘‘Sözlü tarih, geçmişin karanlığını tuttuğu ışıkla, sıradan yaşanmışlıkların bugüne taşınmasına sağladığı önemli katkının bir benzerini, dili yaşayan tüm özellikleri ile bugüne taşımakla gerçekleştirmektedir. Kitap içerisinde yer alan görüşmeler, Kıbrıslı Türklerin kullandığı Türkçe’nin ağızdan çıktığı gibi kitaba yansıtıldığı bir çalışmadır. Müdahalemiz, okuma kolaylığı sağlaması açısından tekrarları azaltmakla sınırlıdır.’’[2]

 

Tarihe meraklı olsam da tarihçi ve dil bilimci olmadığından bu çalışmayı yüzde yüz bir sözlü tarih şeklinde hazırlayamadım. Sözlü tarihin özellikle söyleşinin transkripsiyon kısmını yaparken sadık kalmaya çalıştım. Yine de bazı yerler daha kolay anlaşılması için aslını ve anlamı bozmayacak şekilde küçük değişiklikler yaptım. Yine de bu söyleşide sözlü tarihin yapılma sebeplerinden biri olan aksanı Mustafa Amca’nın konuşmasında da bulabilirsiniz. Tekrar söylüyorum ben tarihçi veya dil bilimci değilim o yüzden bir analiz yapmam pek doğru olmaz. Ama yine de Mustafa Amca’nın konuşmasında hem doğup büyüdüğü yer olan Akıncılar/Luricina aksanını, hem uzun yıllar İngiltere’de yaşamasından dolayı bazı kelimeleri İngilizce kullanmasını, hem de olaylara siyasi olarak sol bir bakış açısından baktığından kullandığı kelimeler doğallığında değişmesini bulmanız mümkündür. Bu sohbet ve söyleşiyi gerçekleştirirken ben çok keyif aldım, umarım sizler de benim kadar keyif alırsınız. Keyifli okumalar dilerim.

 

***

Berke Dağlı: Futbola nasıl başladınız?

Mustafa Denizer amca ile ben, röportajı yaptığımız günden bir anı. Tarih: 25 Temmuz 2019.

 

 

Mustafa Denizer: Mesela ben futbola köyde (Luricina/Akıncılar) başladım. Ta ilkokuldan ve küçük yaştan mahalle takımlarımız vardı Luricina’da bizim. Yok Çetinkaya, yok Namık Kemal, yok AEL, yok filan diye gruplar gruplar vardı çünkü çok kalabalıktı. Yani benim zamanımda yaklaşık 2000 kişi vardı Luricina’da. Büyük köydü. (Kıbrıs’ın) İkinci büyük (Türk nüfuslu) köyüydü Luricina. Lefke bizden büyüktü. Lefke, sonra biz, sonra Galatya. Bu üç köy oradan bizim köy futbolcu yetiştirirdi. Tabii biz okulu bitirince sanat yanına girdik. Eniştem bisiklet onarırdı. İslim[3] onarırdı. Bir ara da nalbantçılık yapardık. Ve fakir fukaraydık, nereye gidecektik? Eniştemizin yanında kaldık, sanata alıştık. Ve Rum köylerine giderdik. Tabii Rum köylerine gittiğimizde eniştem de solcuydu ve bir şeyler fısıldardı kulağıma eniştem da 11 12 yaşımda bi’şeyler söylerdi. E o yaştan bilin ya beyin bir şeride benzer. Şerit boş ise dolar ve öyledir yani. Öyle der tıp. Tabii 13 yaşında ben başladım futbol oynamaya. Köye antrenmanlara giderdim. Köyümüzün güzel takımı vardı. Antrenmanlara giderdim. Fakat maça, ufağıydım diye, gelen sene dediler. Halbuki ben 13 yaşında Limya[4] takımında futbol oynadım. Limya takımında, şimdi Edon[5] var ya o zaman AON’udu. AON 48-49’da kuruldu. AKEL’in gençlik kolu. Ve orada eğitim de yaparlardı Marksist- Leninist eğitimler da yaparlardı. Ve bir usta vardı, o da bisikletçilik yapardı ve un değirmeni vardı. Adı Nestori idi. Dedi ‘‘Bana gel sana bisikletçiliği alıştırayım.’’ E gittim oraya; sabahtan giderdim ve 1’e kadar işlerdim. 1’de o kapardı. Un fabrikasını bitirir ve kapardık. Ve o, AON’un kurucularından biri. Ve hem işlerdik hem konuşurduk. Anladırdı bana ne demektir solculuk. Ne demektir sosyalizm. Ve başladık ufak ufak kitapçıklar okumaya. Beginner yani başlangıç. Öyledir. Çünkü beginner olduğunda hemen ağır kitap okursan bozar seni. Tamam eğitim, ama tam alışaman. Yani merdivenleri bir bir çıkan. Eğer üç üç çıkarsan düşen da burnunu kıran. Aynı meseledir yani okuma da. Ve sonradan beni yönlendirdi takıma.

 

B.D: AON’un takımına?

 

M.D: AON’un takımına. Ve ben Limya’da AON takımında futbol oynadım. Yani iki buçuk sene futbol oynadım AON’un takımında ben. Bizim köyde direttiler ve almazlardı beni takıma. Çünkü solcuydum. Öyle milliyetçiydi ya Luricinalılar. Neysa ben 15 yaşını bitirinca karar verdim ki, o alıştığım sanat iyi bir geleceği yoktur. Ve Tatlısu köyü vardır, Türk köyü güneyde onun yanında bir maden kumpanyası vardı ve yeri Vasiliko.[6] Vasiliko fabrikaydı, maden fabrikası. Ve bu maden fabrikası Yunan Maden Kumpanyasının idi. Ve gittim mülakata, aldı beni apprents, üç sene apprentice.[7]  Ve ustam o da solcuydu. Tesadüf! Fakat gizli solcuydu. Çünkü maden kumpanyası çok aşırı sağcıydılar ve böyle kolay kolay sol kelimesini dinlemek istemezdiler. Onun için bu ustam aldı beni yanına. Görünce beni da Rumca konuşurdum ve aldı beni yanına. Garaj büyüktü garaj. 17 kişiydik. İki tane Türk vardı. Bir ben bir de Hüseyin Galavasonlu. O benden büyüktü. Benden 10 yaş büyüktü, ustaydı o. Bir da Andreas vardı. Ustam ile iyi tanıştıktan sonra da böyle garajın yanında ayrı bir oda vardı. Ve makinaları çıkarırlardı kamyonlardan ve getirirlerdi bize ve yenilenirdi. O işi yapardı usta ve ben sanatı orada alıştım. Ve o da başladı bazı şeyleri konuşmaya ve cevap verirdim kendine. Ve anladı ki biraz bilgim vardı solculuk üzerine. Ve o da öğretmenim oldu. Ve bana söyledi ki bu garajın içinde bir tane daha var bizim gibi düşünen. Söyleyeceğim sana ama söylemeyecen birine çünkü duyulursa üçümüzü da boğarlar bunun içinde. Ve söyledi bana o Şeroitya’lıydı [8] ve gider bulurdum köyünde ve sohbet ederdik.

 

Neysa Vasiliko’nun futbol takımı vardı. Ben Galavason’da [9] kalırdım ve her gün otobüs ile üç mil dört mil idi. Bütün işçiler hemen hemen orda kalırdı Galavason’da. Bir kasaba gibiydi Galavason. Ve takıma girdiğimde ben Vasiliko’nun istediler bana futbol maçına girmek için adıma Andreas koylum.

 

B.D: Yani Vasilikon Kıbrıs Rum takımıydı?

 

Evet, kumpanyanın takımıydı. Ve dediler bana maça girmek için Andrea yazalım seni. Ve böyle bilinecen! Yok dedim, ben istersanız oynayım futbol, 16 yaşındayım, istersanız oynayım futbol benim adım Mustafa’dır. Onun için oynarım sizin ile futbol, istemezsanız da Andrea istersiniz gidesiniz Andrea bulasınız. Ve direttim ben, yok öyleysa dediler bana maça giremen, antrenmanlarımıza da giremen. Tamam dedim bi’şey değil. Ve oradan Galavason’dan birkaç tane arkadaş vardı hepsi rahmetlendi. Mahmut adında birisi vardı. O da futbolcuydu ve Galavason’da Rum takımı vardı. Sağcı onlarda ve giderdik Mahmut ile onlarda antre’man yapardık. Ve refereelik (hakemlik) da yapardık gendilerine. Fakat bizi takımlarına koymazdılar. Çünkü Mahmut ile anlaştık, Türk takımı kuralım Galavason’da. Muhtara söyledik, Türk muhtarına. Bakkaliyesi vardı, üstünde da boş bir odası vardı. Böyle dışarıdan merdiven ile çıkardık. Dedik, böyle bir şey düşünürük muhtar efendi ne den? Vallahi dedi meraklıyım ben, ben size yardım edeceğim. Vereceğim size yukarısını kulüp yapın ve bir sene da para istemem. Tamam. Başladık, oyuncu toplamaya. Epeyi vardı. O zaman Lefkeliler, Lefkeli Türkler vardı madende o 48’de maden grevi vardı ya o kara listeye koydukları aileler vardı CMC’de ve o ailelere iş vermezlerdi. Ve gaçar gelirlerdi Yunan Maden Kumpanyasında, Galavason’da kalırlardı ve işlerlerdi madende. İşçi, dülger, tesisatçı filan. 4 5 tane da onlardan güzel futbol oynarlardı. Faydalandık onlardan ve güzel bir takım meydana getirdik. Tabii etraf köylerlan oynardık. Yenerdik kendilerini. İsim çıkardı Galavason Türk takımı. Asıl Galavason’un Rum takımı ile istedik oynaylım, yok dediler. Korkarlardı döveceydik kendilerini ve oynamadılar bizim ile. Ve Vasiliko kabul etti bizi, gidelim oynaylım Vasiliko’da. Ve dövdük kendilerini! Ve bir daha koymadılar bizi sahalarına. Bu şekilde ben futbolu oralarda ilerlettim. Yani 20 yaşına kadar ordaydım ben.

 

Devamı gelecek.

 


 

Kaynakça ve notlar:

[1] Orijinal adı Football Against the Enemy olan Simon Kuper’in 1994 yılında yayımlanan ve aynı yıl William Hill Yılın Spor kitabı ödülünü alan kitabıdır.

[2] Özen Koral ve Uludağ Güven, Kıbrıs’ta Anıları Sırtlamak, Söylem Yayınları, 2014, Sayfa 15.

[3] İslim: Gazyağı ocağı

[4] Lympia/Λύμπια

Limya ve Akıncılar Köyleri. Büyük hâli için tıklayınız.

[5] AKEL’in gençlik örgütü.

[6] Vassiliko

Vassiliko’nun bulunduğu bölgeler. Büyük hâli için tıklayınız.

[7] Apprentice: Çırak

[8] Choirokoitia/ Χοιροκoιτία

Büyük hâli için tıklayınız.

[9] Kalavasos/ Καλαβασός

Büyük hâli için tıklayınız.

Köy isimlerini ve yerlerini bulmada yardımcı olan, Kıbrıs’ın her tarafını gezmiş Mustafa Murat abiye çok teşekkür ederim.

 

Kapak fotoğrafı için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir