Sanırım en kötü eksiklik bu ya da en zoru mu desem… Çünkü bir kere insanın güveni sarsıldı mı herkese, her şeye küsebiliyor ve ön yargılı olabiliyor. Hayatımızın önüne bir duvar örülüyor âdeta.
Güven; korku, kuşku ve çekinme duymadan inanmak ve itimat etmek demek.[1] Mesela köpekler, dünyanın en sadık, en güvenilir canlısı olarak sayılıyorlar fakat bir köpek bir kere sizi kovalamışsa ya da havlamışsa orada bir güven kaybı, korku ve çekinme yaşanmıştır ve artık hiçbir köpeğe güvenmiyor ve onlardan korkuyorsunuzdur.
İnsanlardan herhangi biri de güveninizi bir kere kırdı mı artık herkesin yapabileceğinden, herkesin aynı olacağından şüphelenirsiniz. Kendimizi insanlardan uzaklaştırır ve yalnızlığımıza gömülürüz. Güvenli alanımıza belki de… İç seslerimize bir şey anlatmak ve belki onlar tarafından yargılanmak, onunla kavga etmek dışarıdaki güvenmediklerimizden daha kolay.
Güvenmedikçe, insan nefessiz de kalıyor. Çünkü insana sadece kendi nefesi yetmez, sessiz de oturacak olsa başka bir nefes ister. İster ailesi, arkadaşı ya da sevdiği kişi olsun; insan hep birini ister. Çünkü insan, insana muhtaçtır.
Güven duygusuyla oynarken 2 kez değil, 200 kez düşünülmeli. Birinin hayatında gerçekten travma yaratmak istiyor muyuz?
Etraf artık güven sorunlu, düşünüp düşündüklerini söylemeyen, yapacaklarını yapmaktan ve kendi olmaktan korkanlarla doldu. Neyin sonucunda oldu bu peki? Karşısındakinin hassas yanını, açığını bulup “sömürmeyenler” ya da “güvenilirler” tarafından güvensizlik yaşayarak. Ve en önemlisi bir şeyleri anlatırken, söylerken karşımızda bizi dinlemeyenlerden dolayı. Dinlemeyip, sadece “iyi ki bende yok” ya da “benimki şöyle”lerden dolayı güven duyulmuyor.
Bu yüzdendir ki bazen bir yabancıya, hiç tanımadığımız birine, hayatımızın dışındakine bir şeyleri anlatmak daha kolay gelir. İşin komik kısmıysa şu: Güvensizlik en çok kendimize zarar veriyor. Neden mi? Çünkü kötü gün dostu bulunur elbet, birine bir şeyleri anlatabiliriz ama iyi günde? Sevincimizi, gündelik hayatımızı yaşarken peki? Bu yüzden nefes istiyor ya insan… Her zaman yalnız olmak kolay olamıyor.
Sırf kötü şeyler yaşadık ya da yaşatıldık diye bunu bir daha birine, birilerine güvenmememiz için bir sebep olarak görmemeliyiz. Çünkü hayatı kaçırıyoruz. Yeni başlangıçlar, yeni güvenler için iyi yerlerdir. Bir şans dahadır. Kendimiz de dâhil olmak üzere aynı Anka kuşu gibi yeniden doğuşumuzun mümkün olabileceğine güvenimiz olmalı. Yavaş yavaş ben öğreniyorum. İnancımız kendimize, sonra insanlara, sonra da hayata olmalı. Çünkü insanlardan ve hayattan kaçmak her zaman çözüm değil ve cesur olup tekrar hayatın içine, insanların içine adım atmamız gerekiyor. Çünkü bize gerçekten iyi gelebilir insanlar, bizi sevebilir ve bize değer verebilir ve yanımızda olabilirler. Farklı yönlerimiz ve taraflarımızla bizi görebilir ve kabul edebilirler, biz de onları edebiliriz.
Tekrardan cesur olup hayata ve kendimize güvenmezsek yeni bilgileri nasıl öğreneceğiz? Nasıl ilerleyeceğiz? Pekâlâ yeni bir kitap aldığımızda yazarına bizi hayattan soyutlayacağına ve bize güzel zaman geçirteceğine nasıl güveniyorsak, insanlara ve hayata da her kararımızda bir sonraki anın, iyi, güzel ya da kötü de olsa, hikâyesi için güvenebiliriz.
Referanslar:
Kapak görseli için tıklayınız.