Rastgele Söylevler

Şans. Yaşamın her köşesinde, yaşamanın her anında görünmez bir kuvvet.

Hah, kim demiş? Şans tamamen bir yanıltma, zihnimizin kapsamadığı bir gelişimi, cahilliğimizin hâkim olduğu olaylar silsilesinde “neden” sorusuna cevap aramadan verdiğimiz cevap. Düşünce ve özveriden ırak, tembelliği yücelten bir şey. Ne de olsa, şanslı biri neden çalışsın? Şanslı biri neden kafa yorsun?

Peki ama, ya o piyangoyu tutturanlar? Onlar ne ki? Bilgisinin yüceliğinden yahut alın terinin hakkı ile mi kazandı o kadar ödülü? Belki de vardır bir miktar bu şans dediğimiz kavram; her şey çok çalışmaktan ibaret değildir belki. Kötü baht değil de ne diyebiliriz o muhteşem zekânın sınavına kendi iradesi dışında 15 dakika geç gelmesine?

Girebilse ona basitti belki, en erken de o çıkardı hatta, ama şimdi kaybetti ya onu da ne diyelim? “Zavallım, bu defaya son dakikayı bekleme” desem de yeterli olsa keşke. Dedim varsayalım, peki o sınavın içeriği tamamen değişirse bu defaya? Hatta onu bırak, savaş çıkarsa? Fakirse ne olacak peki, sınavı paralı yaparlarsa? Bedbahtım, ne yapacak ya o vakit? Kimi suçlarsak yarar o zaman; fakirliğini mi, savaşı mı, hükûmeti mi?

Ah bak ama ne saçma bir örnek oldu bu, hiç gerçekçi değil! Savaş çıksa bir tek ona mı üzüleceğiz? Fakir ise bir tek o mu fakir? Oyunu hükûmete verdiyse kendi de değil mi suçlu, vermediyse de beleş mi bu kâğıtlar?

Al bir de buradan yak. Tek şansı mahrum o olmayınca, dertlinin sayısı dertsizi geçerse, bir sınavın önemsizliği bizi ilgilendirmez ki… Ha girmiş ha girmemiş, ha geçmiş ha geçmemiş. Milletin başı dertte, zavallının sınavına mı üzüleceğiz!

Ne diyeyim bilemedim şimdi, haklısın sanki. Acaba bir önem sırası mı koysak çözümlenecek sorunlara, en ivedi olandan olmasa çok da fark etmez yönüne doğru? Şu sınav meselesini de koyarız ortadan bir yere; ya da hadi seni severim, eltimsin, bacanaksın, biraz daha yukarı koyarım senin meseleyi, çözülme şansı artar.

Pekiyi, güzel, ama anlamadım, şans var mı yoksa yok mu?

Tamam da, bu sorunun cevabı bende ne arar?


Şanslı adam hırslı olur mu?

Hırslı olmak şans ister mi?

Güzel dedin, hırslı olan şansa inanmaz herhâlde… Belki yanlış oldu bu dediğim; hırslı olan şansa bırakmaz işini demeli belki.

Fakat şansın varlığı tamamen silinebilir mi ki? O zaman hırslı kişi şansı kabul etmeli, tamamen yenemeyeceğini anlamalı ve ona göre hareket etmeli.

Böylece hırsından mı ödün vermeli? “Şansım yokmuş” deyip pes mi etmeli yani? Tembellik değil mi bu; gayreti terk etmek daha mı iyi?

Belki de öyle, belki de değil. Belki hırslı kişinin şans olmadığına inandırması lazım kendini, kontrolün tamamen kendinde olduğuna emin olması lazım.

Şans başarıyı ve çabayı kovalar demiyorum, ama şansı kovalamak kadar başarısız bir çaba olamayacağını sanıyorum.

İlginç bir bakış açısı, ama hırslı olmayan ne yapmalı o vakit?

Hırslı olmayanın şansa ihtiyacı var mı? Var olan ile yetinen, hatta olmayanların olamayacağına emin olan birey, zaten işi şansa bırakmıştır. Şansa kalmış iş, gayreti özlemez.

Hırslı olmayan tembel mi yani? Şansa inanan gayretsiz midir?

Tembellik düşünmemektir. İnanmamaktır. Bir vizyondan yoksunluktur. Düşünmeyen insanın şansın varlığından bile haberi yoktur.

Öyle demek, hırslı olandır tek düşünen, tembel olmayan, vizyonuna sadık; hırslıdır şansa şüphe etmeyen, ama hırsında şans istemeyen (!). Tek derdi gayret, tek amacı vizyon.

Bilemedim hırslı mı tek doğru yaşıyor, yoksa tek doğru bildiğini mi yaşıyor.

Takdir ederim hırslıyı, yolu açık olsun, çünkü başka yol bilmiyor gibi. Peki kaldı bana tek bir soru: Mutlu mudur?

Tamam da, bu sorunun cevabı bende ne arar?

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir