Düzensiz Düzen

Sistem denen şey, bir sonuç elde etmeye yarayan düzen demektir.[1]

 

Bizim ülkemizdeyse sistem kargaşanın ta kendisidir. Şehir planlaması olmadan imar planlarından tutun da eğitim düzensizliğine kadar.

 

Mesela hep söylediğim bir şey var, kolejlerde neden ÖSS eğitimi veriliyor? Mantığı yok. Dersleri İngilizce öğretip sonra öğrenciyi Türkçe sınava girmeye itiyorlar. Bunun mümkün olması hayli zor olduğundandır ki kolej öğrencileri sadece dershanelere gitmekle kalmayıp, özel derslere de gitmek zorunda kalıyor.

 

Sonuç mu? Öğrencinin vakti. E sonra da “asosyalsiniz”, ya da “daha iyi yapabilirdin”ler. E, sen o kadar bilgiyi yüklediğin şahsın artık bunu kaldırıp kaldırmadığına bakıyor musun ki?

 

Ya da kolejlerdeki A-Level sistemlerine ne demeli?

 

Özel ders destekli yapmış olduğumuz A-Level’lar. Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı kolejler için sırf “Türkiye haricindeki ülkelere öğrenci yollamak için var” dese de, İngilizce eğitim vermekte yeterli kapasitede değiller. Kolejlerdeki hocalarımızın yeterliliğinden ya da yetersizliğinden bahsetmiyorum, herkesin bilgisi aldığı kadardır tabii ki ama eğer bu sistemi kolejlerde vermeye devam ediyorsak bence öğretmenlerin belirli eğitimlere gönderilmesi gerekmektedir. Zamanında mezun olup, kendilerini geliştirerek varmış oldukları yerler tabii ki paha biçilemez ve takdire şayandır fakat ne IGCSE ne de A-Level için yeterlidir.

 

Yani ülkemizdeki eğitim sistemine göre, maalesef, yalnızca parası olan ya da maddi gücü yeterli olan aileler çocuklarını Türkiye haricindeki ülkelerde okutmaya hazırlayabiliyor. Ya özel ders ya da özel okullarla. Bazı özel okullarda sistem daha düzenli olmasına rağmen devletin bu içler acısı kolej sistemi hâlen daha mevcut. En basiti A-Level’lara o kadar değer ve önem veriyorlar ki nereye gittiğimizden nerede okuduğumuzdan ya da ne okuduğumuzdan haberleri bile yok.

 

Eğitim sistemi kolejlere alım sınavından ibaret âdeta.

 

Bir başka konuysa yeni seneye girmiş bulunduğumuz bu yeni günlerde yaşadığımız zamlar. Seyrüsefere yapılan zam mesela halk içinde bir dava yarattı. “Yol yoksa seyrüsefer de yok” diye. Bence çok yerinde. Hangi yola ödüyoruz biz bu vergileri?

 

Mesela güzel Mağusa’mızın yolları son 2 belediye seçimidir söz verilip verilip yapılmıyor. Yapmakla yükümlü olunan icraatlar olsa da. Çukurlarla dolu. Yıl 2020 (bunu da not düşmek isterim).

 

Bir diğer olaysa yolların kullanımı ve şehir planlama. Dünyanın hangi ülkesine giderseniz gidin iki şerit girilen yollardan iki şerit çıkışını bulmak mümkündür, özellikle de çemberlerde. Ama bizim ikinci şeritler KKTC’de kaldırım olmuş. Sonra da trafik var. E nasıl olmasın?

 

Onu geçtim, zaten çemberlerin merkezkaçı yanlış. Dışa doğru. Trafiği sol şeritten olan ülkelerde çemberlerin merkezkaçı içeri doğru olur ki ne çembere tersten girilsin, ne de insanlar birbirlerini çemberden dışarı itsin. Aksine çembere doğru meyil yapılır ki sıkışma durumunda çemberin üstüne çıkacak alan olsun. Bizim ülkemizde çembere tersten girilir, her iki şerit birden de kullanılır. Daha neler neler! Hoş ülkemiz çemberleri kendisi yapmadığından bunların yaşanması doğal. Türkiye şirketlerine veriliyor ihaleler, e onların da trafiği bizimle aynı yönde olmadığından merkezkaç uzaya doğru anlayacağınız.

 

Ana yol üstleri hep park yeri olmuş, aynı zamanda ana yola çıkan herhalde en az 20 tane ara yol vardır. Hepsini çünkü 2-3 çembere bağlamayı sevmeyiz, isteyen istediği yerden yola çıksın.

 

Trafiğin en büyük zeminini de şehir planlamanın olmaması yaratıyor tabii. Güya imar planları var, onu da gördük, Mağusa’nın nüfusunun 2 katına yetecek kadar hanesi var. KKTC kurulurken zamanında parsellemeyi yapmasak da olur dedik herhâlde, sonrasında satılan arsadan ana yol bile geçirmek mümkün çünkü.

 

KKTC denilen yapı ki biz kendi aramızda “Banana Republic” diyoruz, insan hayatını nasıl zorlaştırırız üstüne kurulu bir sistemden ibaret. İlk kuralımız düzensizlik!

 

Rahat, siestanın bulunduğu, keyfe bağlı bir sistem.

 

Yılın 320 günü güneşli ve bu güneşli günlerde güneş enerjisi kullanıp elektrik üretmek mümkün olan bir ülkede güneş enerjisi üretiminde mahsuplaşma yok. Var diyeceksiniz evet var da var olan şöyle bir şey; fazla ürettiğimizi bedavaya devlete veriyoruz, geceleri de devletten ödeyerek alıyoruz. Sene sonu da mahsuplaşmaya gelince harcadığımız elektrik ürettiğimizden fazlaysa ödüyoruz, eğer azsa enseye bir “aferin”, hesap kapandı! E bizim sana sattığımız? Yok, satmak zorundayız.

 

Böyle de yaşamaya devam ediyoruz yani. İcraatsız, yada icraat yapmaya çalışanları yiyerek, çünkü işimize gelmez kurallar.

 

Düzensiz düzenimize ayak uyduramayan bizler de kaçmak zorunda kalıyoruz, çok sesimiz çıkıyor diye. Ya da düzeltme çabası, mücadelesinde kayboluyoruz.

 

Ama yeni nesil güçlü, sistem seviyor, düzen istiyor. Geliyoruz…

 


 

Referanslar:

  1. https://sozluk.gov.tr/

 

Fotoğraf için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir