Pandemik Vakaya Pandemik Olay

Şu anda karantinamın birinci günü mü ikinci günü mü bilemediğim bir günden, 21 Mart’tan sizlere yazıyorum. Sabahımız akşamımız birbirine karışmış durumda. Sadece adamızın değil dünyanın da olağanüstü bir durumdan geçtiğini hepimiz biliyoruz ve farkındayız. Ülkemizde de gerekli önlemler alınmış durumdadır. Aynı zamanda aynı miktarda önlem almamış olan Birleşik Krallık’ta okuyan KKTC vatandaşı öğrencilerin ve sivillerin adaya dönebilmeleri için seferber olmuş olan öncelikle Birleşik Krallık Kıbrıslı Türk Öğrenci Federasyonu ve sonrasında hükûmetimize teşekkürü borç biliriz.

 

Kesinlikle tanınmamış, özellikle kendi havayolu şirketi olamayan -KTHY için 1 dakikalık saygı duruşu- bir ülke olarak imkânsızı başarmak için canla başla çalışılmış ve uykusuz kalmış arkadaşlarımız bakanlarımız vardır. Bizler, yani KKTC vatandaşı öğrenciler, bize söylenen ve önceden yaptığımız anlaşmada ve konuşmalarda geçen, charter bir uçuş ile Londra’dan uçarak bir yurtta 14 gün karantinada kalma şartını kabullenerek geldik. 14 gün karantinayı da Federasyonumuz talep etmiştir çünkü öncesinde yaşanan kaos ve haberlerde de görüldüğü gibi “İngiltere’den gelen öğrenciler sokakta geziyor.” tarzı muhabbetler olmuştur. Açıkçası kafeler ya da başka herhangi bir yer açık değil, nereleri gezdiler de hastalığı bulaştırdılar ben anlam veremedim ama 14 güne biz ikna olduk zira hem kendimizin hem de sevdiklerimizin ve halkımızın sağlığını riske atmak istemedik, istemiyoruz da.

 

Şu ana kadar yaşadıklarımız gerek haberlerde gerek sosyal medyada görülmüş ve duyulmuştur. Ama bundan öncesine de gitmek isterim biraz. Bizler, ki eminim her birimiz öyledir, ta ki uçağa binene kadar ailelerimize, “Hiçbir şey kesin değil, umuyoruz gelebileceğiz.” demişizdir. Çünkü bilindiği üzere ülkeler arası uçuşlar iptal edilmiş olduğundan gerek politik gerek diplomatik açıdan zorluklarla ve sağlık açısından hepimiz risk alarak geldik. Kiralanmış olan charter uçuş şirketi de bu riski alarak yola çıkmıştır. Kendi can güvenliklerini de ortaya koymuşlardır. Fakat bu demek değildir ki bizler hastalıklıyız ya da vebalıyız, ki bizlere ters davranılsın ya da ödemiş olduğumuz miktarın karşılığını almayalım.

 

Bu yola girerken pahalı bir miktar ödeyeceğimizi ve riskleri bilerek girdik. Ama bizler de insanız, canız ve bu şekilde davranılmayı hak etmiyoruz. Bize uçakta kızılmış, biraz kendi yorumumla söylemem gerekirse bayatlamış ve içinde sadece 1 dilim peynir olan küçük bir sandviç verilmiştir. Aramızda uçağa biniş saatimize kadar en az 12 saat yolculuk yapmış olan, en az 10 saattir aç olanlar vardı. Aynı zamanda aramızda özel sağlık ve beslenme durumları ve tercihleri olanların da yer aldığını söylememe gerek bile yok. Her uçak bileti keseceğimizde bizlere alerjiler, yeme tercihimiz sorulmaktadır. Burada öyle bir durumla karşılaşmadık. Bazılarımız aç kalmamak adına yemiş olsa da bazılarımız aç kalmıştır. Bizlere uçağın kalkma saatinden önceki son 12-15 saat içinde, Mağusa’daki bir otelde konaklayacağımızı söylenmişti, uçak kalkmadan hemen önce bize ulaşan Federasyon ekibimiz mekanın değiştiğini ve ilk anlaşıldığı gibi bir yurda gideceğimizi bildirdiler. Bizler için bu durum şaşırtıcı gelmemiştir çünkü hazırlık denilen şey olağanüstü durumlarda daha da karmaşıktır ve bizler de bunun farkındaydık.

 

Her türlü yaşanan olaya rağmen sağ salim ülkemize indiğimizde, 1,5-2 saat kapısı açık olduğundan bir sıcak bir soğuk hâle gelen uçağın içinde bekletildik. Bizlerden ülkeye giriş için 30’ar 30’ar pasaport/kimliklerimizi almış ve henüz daha geri vermemişlerdir. Uçaktan inerken sağlıkçılar ateşlerimizi ölçtüler ve bu arada uçaktan indirilen bagajlarımız yağmur altında pistte bizi beklemekteydiler. Oradan otobüslerle Dikmen’deki Özok Yurdu’na getirildik. Bizlere bavulunu alan gelsin giriş yapsın dendi ama giriş hemen yapılmaya başlatılmadı. Bu arada hava 10 derecenin altında, yağmurlu ve Dikmen’de olduğumuzdan dolayı esintili idi. Kayıt sıramızı beklerken bu hava şartlarında dışarı da kuyruk olmuş 160 kusur insan ve bu kişiler bunun öncesinde en az 15 saattir yolculuk yapıyorlardı; yani yorgunluk, açlık ve uykusuzluk had safhada idi.

 

Odaları verilmeye başlayan arkadaşlarımız yavaş yavaş içeri girdikçe birbirimizden durum hakkında haberdar olmaya başladık. İçeriye çorba ve su verilmişti. Fakat içerilerin hâli hâl değil. Lavaboların, tuvaletlerın pis, çöplerin dolu olduğu odalar. Aynı zamanda yemek artıkları olan odalar da vardı. Kaldı ki benim bildiğim paket servisler son 1 haftadır çalışmıyor. Bu yemek artığı ve çöpü mesela 1 haftadır o odada mıydı? Bu odalardan arasında lambası olmayan odalar da vardı. Tabii vaziyetler böyle olunca hasta olmayacaksak bile kesin hasta olacağız diye düşündük. Bizlere karantina ile ilgili verilen bilgilendirme karantinada kişilerin bir odada kalacağı içeride havlu, su, yatak çarşafları ve yorganlar olacağı ve bu kalınacak odaların steril ve temiz olacağıydı. Fakat bizler bunların tam tersi ile karşılaştık. Yatak çarşafları geçirilmemiş yorgan olmayan odalar ne temiz ne de steril idiler. Bu durumla ilgili öncelikle ekibimizden bir arkadaşımız ve federasyon eski yönetim kurulu başkanımız orada bulunan müdür ve Özok Yurdu direktörü ile görüşmek için yanlarına gitmiştir. Şikâyetlerimizi dile getirme çabasında iken lavabo ihtiyacı olanlar, kendim de dâhil olmak üzere, aynı bina içerisine polise danışarak girmiş olmalarına rağmen, aniden “Hop hop nereye?” sorusuna mağdur kalmışlardır. Bunun sonucunda, “Dört saatlik uçak sonrası buradaki şartlarda bekletiliyoruz. İnsani haklarımızdan olan lavaboya!” gibi belki bazılarınıza belki bana da üstüne düşündüğümde ters gelebilecek bu cevabı vermişimdir.

 

Şahsen kendim orada bulunan sağlıkçılara bu durumla ilgili ne düşündüklerini sordum ve şu cevabı aldım “Burası karantinaya uygun değil, steril ve temiz değil burada kalmanız olanaksız.”. Bunlar olup biterken herhangi bir anlaşmaya varılamamış, aksine bizlere saygısızlık yapılmış, Özok Yurdu direktörü tarafından “S******n gidin! Benim zararımı da müşterilerimden oluşumu da ödeyin!” denmiştir. Bunun üstüne orada kalmamız artık mümkün olamayacağından hem şartlar hem de davranışlar sebebiyle artık icraata başka yerlerden başlanmıştır. Sürekli iletişim halinde olunan hükûmet üyelerine Federasyon tarafından ulaşılmıştır. Bu sırada gerek olayları duyanlar gerek aileler yurdun önüne, haklı olarak tedirginlikle, gelmişlerdir. Öncelikle Cumhurbaşkanımız Sayın Mustafa Akıncı yurt önüne gelmiş bizlerle umut verici şekilde konuşmuştur. Hükûmetten iletişimi beklediğini ve durumun en kısa sürede çözüleceğini dile getirmiştir. Tam da o süre zarfında .ev,k kuvvet, maskeleriyle ve fiber karbon olan koruma kalkanlarıyla olay yerine geldi. Daha ne olabilir derken bizleri ani bir panik içine daha soktular. Neyse ki Cumhurbaşkanımız onları geri dönmelerine ikna etmiştir.

 

Bu olaylar yaşanırken basından da arkadaşlar olay yerine geldiler. Bazı yayınlanan haberlerde görmüş olduğum bir iki şey üstüne yorum yapmak isterim ki bizim herhangi bir yeri beğenmeme gibi bir lüksümüz yoktur. 160 küsur kişi sırf cumhurbaşkanı adaylarının prim yapabilmesi için sürünmemiştir. O şekildeki düşünceler saçmadır ve oluru olan bir şeyler değillerdir. Oradaki insanların hiçbiri gerek cumhurbaşkanı, gerek bakanlar, gerek müsteşarlar, gerek basın mensupları, polisler ve sağlıkçılar aynı zamanda da yakınlarımız, siyasi bir olay amacıyla orada değillerdi. Hepsinin amacı bu olayı en kısa sürede çözmek ve ne bizi ne de bizimle aynı havayı soluyanları daha fazla mağdur etmemekti. Bu durumun siyasi ya da politik olarak prim amaçlı ya da oy toplama amaçlı olduğunu düşünenler, “İnsanlık nedir?” diye kendilerine sorabilirler mi acaba?

 

Bizlerden hükûmet adına Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay özür dilemiştir ve bizleri Riverside Hotel’e yönlendirmiştir. Aynı zamanda saatlerdir aç olduğumuz için bizlere simit, zeytinli ve meyve suyu gibi gıdalar sağlanmıştır.

 

Hafta sonu uykusunu alan başbakanımız Ersin Tatar da Özok Yurdu’nu ziyaret etmiştir. Durumu incelemek amaçlı, ya VR gözlüklerinden takmıştır ya da biz çıktıktan ve kendisi gelmeden önce gerekli acil durum temizliği yapılmıştır. Zira kendisine göre yurt “Âdeta 5 yıldızlı bir otel, hatta ve hatta Hilton Hotel”dir. Ek olarak kendisi “Öğrencilerimiz deniz manzarası görmek istemişse eğer…” gibi bir yorumda da bulunmuştur. Kendisinin bize dilenen özrü de kabul etmediği ve bu özre gerek olmadığını belirttiği yönünde söylentiler de vardır.

 

Bizler ne sadece bir odanın fotoğrafını çektik, ne de bu fotoğraflar 4 ay öncesinden. Hepsinin ne zamandan olduğu ve farklı odalardan olduğu bellidir. Ne kadar mağdur olduğumuz gözler önündedir. Aranızda “gelmeseydiniz, orada kalsaydınız” diyenler olduğunu biliyorum ama bizler İngiltere’den orada sağlık olanağı sağlamak yerine morg yapılıyor, hayat devam ediyor ve herhangi bir yer kapatılmıyor diye, can güvenliğimiz açısından kendi ülkemize döndük ve sığındık. Ben İngiltere’de 5. senemdeyim ve ileri geri yorumlara alışmış durumdayım; bir yerden sonra kulağımı tıkayabilirim. Ancak, aramızda yaşları daha küçük olan, ilk senelerinde olanlar ve ailelerinden abisi ablası orada olmayanlar vardır. Lütfen yorum yaparken bizlerin psikolojisini, ailelerimizin psikolojisini ve yaşadıklarımızı düşünerek davranınız. Aynı zamanda kendinize “Eğer ben ya da çocuklarım o durumda olsaydı ne yapardınız?” diye sorunuz lütfen. Yalnız bugün yurtta olanlardan bahsetmiyorum bile ülkeye dönmekle ilgili kararlarımızdan da bahsediyorum.

 

Umuyorum buradan 14 gün sonrasında arkadaşlarımla beraber sağlıklı bir şekilde çıkacağız. Ne ailemize ne de halkımıza bir risk olmak hiçbir zaman hedefimiz olmadı, olamaz. Ama kendi şahsım adına şunu söyleyebilirim ben bu yaşananları unutmadım, unutmayacağım. Özellikle de bize yurtta yapılan muamele ve halkımızın bizlere şımarık çocukmuşuz gibi davranmasını hiç kaldıramayacağım, kusuruma bakmayınız. Önce empati kurmayı öğrenin sonra yargılamayı.

 


 

Fotoğraf için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir