Budizm, Budistler tarafından takip edilen bir dindir. Budistler, Buda’nın “aydınlanmış olan” anlamına gelen öğretilerini takip ederler. Filozof Siddhartha Gautama yaklaşık 2500 yıl önce Hindistan’da yaşadığı söylenen ve Budizm dininin lideri ve kurucusudur.
İnanılana göre, Gautama, ilk başta meditasyon olmak üzere bir dizi manevi uygulamaya katılmanın sonucu olarak “aydınlanma”yı elde ettikten sonra Buda yani “uyanmış” ya da “aydınlanmış olan” olmuştur. Buda aydınlanmaya ulaştıktan sonra dünyanın ve insanın varlığının doğası hakkında mükemmel bir anlayışa vardığı söylenir ve hayatının geri kalanını seyahat edip, öğrendiklerini ve anladıklarını öğretmekle geçirdiğine inanılır. Budizm dini de Buda’nın öğrendikleri ve anladıklarına dayanmaktadır.
Budistler, Buda’nın bir yaratıcı ya da tanrı olduğuna inanmazlar fakat ona büyük bir saygı gösterirler ve öğretilerini izlerler. Budizm’de kutsal bir kitap yoktur. Aynı zamanda Budistler yüce bir varlık ya da yaratıcı bir tanrıya inanmazlar. Budizm, kişisel ve manevi gelişime odaklanır ve Budistler Buda’nın öğretilerini izleyen bir hayat yaşamaya çalışırlar. Dört Soylu Hakikat’te, Buda hayatın acılarla dolu olduğunu öğretir ve acının arzu ve isteklerden kaynaklandığını anlatır. Buda’ya göre acı çekmeyi bırakmanın yolu, istemeyi bırakmaktır.
Budistler geleneksel bir anlamda ibadet etmezler fakat bağlılıklarını evde ya da bir tapınakta bir ritüelle gösterirler. Bu ritüel de meditasyondur. Budizm’de meditasyon çok önemlidir. Zihni temizlemeye yardımcı olabilir. Budistler sık sık meditasyon yaparak, olayların gerçek doğasını görerek ve analiz ederek, içyüzlerini ve bilgeliklerini geliştirmeyi umarlar. Budizm’in, meditasyon ve farkındalığa verdiği önem nedeniyle onu bir dinden ziyade psikolojik bir düşünce olarak da görenler bulunmaktadır.
Budizm ve bilim arasındaki bağ üç alana yoğunlaştırılabilir. Birinci bağ temelde evrenin nasıl meydana geldiğini araştıran astrofizik ile kurulur. Evren yaratılmış mıdır yoksa ebedi bir sürecin parçası mıdır? İkinci bağ atom ve maddenin yapısı üzerine çalışan parçacık fiziği ile oluşturulabilirken, üçüncüsü beynin işleyişini inceleyen sinirbilim ile kurulabilir.[1]
Termodinamiğin birinci yasasına göre (yalıtılmış bir sistemde) madde ve enerji yaratılamaz ve yok edilemez, yalnızca dönüştürülebilir. Budizm buna benzer biçimde zihni de içine alacak şekilde farkındalığın, bilinçli ya da bilinçsiz olarak ne yaratılabileceğini ne de yok edilebileceğini, yalnızca dönüştürülebileceğini savunur. Budistler, yeniden doğuş ile durmaksızın devam eden farkındalığın dönüşümüne inanırlar.[1]
Bir başka alan ise, gözlemcinin tanımdaki etkisidir. Mesela ışık, bir bakış açısından bakıldığında bir dalgadır fakat bir diğer bakış açısından bakıldığında ise parçacıktır. Işığın ne olduğuyla ilgili sonuç gözlemcinin bilgiyi analiz edebilme yeteneği ve hâlihazırda elinde bulundurduğu bilgi gibi etkenlere bağlıdır. Budizm’de de gözlemci ve onun gözlem sırasındaki görüş ve bilgilerine bağlı olarak “şeyler” vardır. Örnek vermek gerekirse, bir olayın sevindirici mi üzücü mü olduğu gözlemciye göre değişim gösterir.[1]
Budizm akıl ve mantığı temel alan bir din olup diğer dinlerdeki “kanıt gerekmeden inanmaya” ihtiyaç duymayan bir inanış türüdür.[1]
Çoğu dinî inanç ve inanışlar bilimle karşı karşıya gelmektedir, fakat Budizm dini bilime daha yakın durmaktadır. Budizm, mükemmellik elde etmek için insanın sahip olması gereken dört temel erdem olduğu gerçeğini kabul etmiştir.[2] Bunlar:
- Merhamet: Komşusunun ihtiyaçları için.
- Uygunluk: Sosyal hiyerarşi için.
- İyi çalışmak: Daha iyi olabilmek için.
- Cesaret: Muhalefeti yıkmak için.
Budistler dua edip herhangi birine elde ettikleri için şükretmezler.
Budizm özellikle son zamanlarda bilinçli farkındalıkla (mindfulness) anılmakta ve bağdaştırılmaktadır. Budistlerin meditasyon benzeri uygulamalarının, fiziksel ve zihinsel manada insan vücudunda etkileri olduğu ve bunların beyin tarama metotları ile gözlemlenebileceği iddia edilmiştir.[3] Budizm’de yapılan meditasyon ve bilinçli farkındalık ile insanın beyninin farklı yerlerini kullanabilme özelliğinin arttığı, eğitim ve öğretimde meditasyonun kullanılabileceği ve terapilerde yardımcı olabileceği önerilmiştir.[3]
Budizm’de meditasyonun rolü bilim odaklı bir biçimde kişinin bilincini açık görüşlü ve keşifsel bir şekilde araştırmak değildir. Meditasyonun amacı ve rolü, kişinin kendisini, Buda gibi temel kavrayışlarını algılamak için dönüştürmesi ve geliştirmesidir.[3]
Çoğu dinde siyah ve beyazdan oluşan bir düzenek vardır. İyi insan, kötü insan, aptal insan, dahi insan gibi. Fakat gerçeği algılamak insanların ya da diğer varlıkların bu şekilde var olmadığını görebilmektir. Sadece siyah ve beyazın olmadığını görebilmek…[1] Birisi bir şeyi şimdi yapamıyor olabilir ama öğrenirse yarın yapabilir; bu, o kişinin aptal olduğu anlamına gelmez. Sırf beyinlerimiz belli şeyleri şu an anlamıyor ya da yapamıyor diye inanca sarılmayı gerektirmez Budizm; aynı bilim gibi. Öğrenip, pratik yapmayı gösterir. İlk başta kimse saatlerce meditasyon yapamaz fakat zihnimizi bu pratiğe alıştırarak ve devam ettirerek eğitebiliriz.
“Söylediklerime yalnızca duyduğunuz saygıdan dolayı inanmayın, tıpkı altın alıyormuşçasına kendiniz test edin.” – Buda
Aynı acı çekmek ve ızdırap çekmek (fiziksel olandan bahsediyorum) gibi, beyin bilmediğinden ötürü acı çeker. Klima yapmak gibi ya da klimayı açmak gibi bir bilgimiz varsa sıcakta vakit geçirmek zorunda kalmayız ya da elektrik üretmek gibi bir bilgimiz varsa karanlıkta oturmak zorunda kalmayız. Budizm’de de aynen buna inanılır, eğer bilginiz varsa acı çekmek zorunda kalmazsınız. Oturup birinin ya da inanmış olduğunuz bir şeyin sizi kurtarması için dua etmenize gerek yoktur, ipler sizin elinizdedir ve o ipleri nasıl tuttuğunuz size bağlıdır. Bu yüzdendir ki birçok teknoloji ya da buluş çektiğimiz sıkıntılardan ve problemlerden var olmuştur. Acılar, problemler öğreticidir.
Münazara edin, inandığınız şeyi kanıtlamak için değil hem sizin hem de karşınızdakinin bilgisini görmek için. Mantıksal çerçevede sonucu ve anlamı varsa, tartıştığınız şey teste tabi tutulmuştur ve bu testi geçmiştir.
Ölmemizin nedeni doğmuş olmamızdır. Söz konusu bir hastalık, kaza veya vakanın kendisi yalnızca ölmenin koşuludur; gerçekliktir. Belki birey o gün yürüseydi araba kazası geçirmeyecekti, fakat o zaman başka koşullar söz konusu olacaktı. Sonuca odaklandığımızda, doğduğumuz için öleceğiz.
Kaynakça
[1] Berzin, A., Yener, G. A. (çev.). (1988). “Budizm Ve Bilim”. Study Buddhism.
[2] Lopez, D. S. (2010). Buddhism And Science: A Guide for the Perplexed. University of Chicago Press: Chicago, US.
[3] Samuel, G. (2014). Between Buddhism and Science, Between Mind and Body. Religions, 5(3): 560-579.
Fotoğraf için tıklayınız.