Yaşam Alanımıza ve Çevresine Biraz Saygı

Yaşam alanı kişiye göre, canlıya göre değişen bir şey. Yaşam alanı, habitat, bir canlı türünün yaşadığı, beslendiği ve geliştiği yere deniyor.[1][2]

 

Mesela insanların yaşam alanlarını, özel yaşam alanları ve ortak yaşam alanları olarak ayırırsak özele örnek ev, bahçe, bağ, iş yerleri olabilir; ortak yaşam alanlarına ise sitemizin yürüyüş parkuru ya da havuzu, her gün gittiğimiz kafe, iş yerimizin mutfağı, yollar yani kısaca en az 2-3 kişi ile ortak olarak kullandığımız alanları örnek olarak sayabiliriz.

 

Sürdürülebilir hayat sanırım hem özel yaşam alanlarına hem de ortak yaşam alanlarına saygıdan başlıyor. Bu saygı sadece insan türüne değil her türlü canlıya olan saygı ile var olmalıdır; hayvanlara, bitkilere de.

 

Yaşam alanı aslında canlının yaşama hakkı olarak da düşünülebilir.

 

Yaşama hakkı biri ya da bir şey tarafından verilmediğinden hiçbir canlı da bir diğerininkini zapt etmemelidir.

 

Bu sınırları çizmeden falan önce aslında ben insanlığın ne kadar yaşam alanını zapt ettiğini düşünmenizi isterim. Şehirler, evler, binalar, fabrikalar, ve bunlar gibi bir sürü şey için, yani aslında sadece “insanların” ve çok kısıtlı hayvanların belki de faydalanabileceği, gerek ortak gerek özel yaşam alanları oluşturduk dünyada. Bununla kalmayıp, hatta yetinmeyip, daha fazlasını istedik ve yaptık.

 

Mesela Mağusa’da popülasyonun 2 katından fazla hane mevcut. Boş boş duran binalar. Yasalar da buna izin verdi ve vermeye devam ediyor. Sadece insanların haricindeki canlıların yaşam alanını kısıtlamakla kalmayıp, kendi ortak yaşam alanlarımızı da kısıtlamış bulunduk: Daha az yol daha çok trafik, daha az park yeri yine daha çok trafik, daha fazla konut/bina daha az yeşillik ve temiz hava diye devam ediyor bu denklem.

 

Açıkçası insan bir durup düşünüyor; bizim hadi başka canlılara saygımız yok ama kendimize de mi yok? Özellikle bu kadar küçük bir adada, hem de kendisini 2’ye bölmüş iken, bu kadar para ve para düzeni odaklı olmak ne kadar doğru? Ev fiyatları İngiltere’deki ev fiyatlarına yaklaşmış durumda, kiralar da aynen bu şekilde takipte tabii eksik kalmadan (İngiltere, Dünya genelinde yüksek ev fiyatlarıyla ünlü bir ülkeyiz.).

 

Bu durumu o kadar normal sanıyoruz ki, nereden bir “şiro” geçse anında herkes “Ha gene bina dikecekler.” diyor. Bir ülkenin kalkınması için önce kendi ürettiklerini desteklemesi, kendi halkının yaşam alanına, gerek özel gerek ortak saygı göstermesi gerektiğine inanıyorum ben. Bizim ülkemizde yollardan kesip başka ülkeye (anavatan T.C. genellikle) alan veriliyor ki inşaat yapılabilsin ya da otel yapılsın diye halkın olan plajları kiralıyorlar, hem de 1 TL’ye.

 

Eğitim sistemimizin mükemmel kalitesine bakmaksızın ülkeye yine başka ülkelerden yığınla okul açtırılıyor, üniversite de dâhil. Üniversite hadi bir nebze ekonomiye katkı koyar çünkü öğrenci gelir, kalır, alışveriş yapar falan ama yine de bu kadar küçük bir halkın yaşam alanı yeni binalarla, ortak kullanım alanlarının azalmasıyla ve yaşam alanları kalitesinin düşmesiyle kısıtlanır.

 

Kendimi yine tekrar edeceğim belki ama, bu kadar küçük bir ülkede ne zaman bizler bu kadar açgözlü olduk da yaşam alanımıza saygı göstermeyi bıraktık? Sadece ekonomik gelir düşünerek, üretimi bırakarak ve başka ülkelere yaranma çabasıyla ne gün batacağız merak içerisindeyim, belki de battık da zinciri tutan var.

 

Ülke olamamışız da ülke gibi olmuşuz; yaşam alanı olmayan ülke gibi bir şey. Tüketime adanmış bir sistem içindeyiz.

 

Mutlu olmayı hedefleyerek büyütüldük. Hepimizin amacı mutlu olmak. Ne özel ne de ortak yaşam alanımıza saygımız yok ki mutlu olalım, bunu hedef ve amaç olarak görmemiz çok doğal.

 

Değişim ve bir şeyler başarmak öncelikle insanın kendinde başlar ve başlamalı da. Eminim bana kızıyorsunuzdur; “Hayır Buse, bizim kendimize saygımız var.” diyorsunuzdur. Peki o zaman neden iş yerinizdeki mutfakta “Lütfen bulaşığınızı yıkayınız.” yazıyor? Başka bir örnek, neden o zaman tuvaletlerde “Tuvaleti temiz kullanalım lütfen.” yazıyor? Ya da “Yerlere çöp atmayalım lütfen.” yazısı?

 

Unutmayın, vakit geçirdiğiniz her yer sizin yaşam alanınızdır; gerek ortak gerek özel. Her ikisine de saygı duymanız gerekir.

 

Özel yaşam alanınız nasıl? Eviniz mesela, ya da odanız, ofisiniz. Sizi temsil ediyor mu? Oraya varınca “ohh be” çekiyor musunuz? Çekmiyorsanız önce özel alanınızdan başlayın, çünkü yaşam alanı insanı temsil eder. Giydiğimiz kıyafet gibi belki de. Ortak yaşam alanlarımız da bulunduğumuz toplumları temsil eder diyebiliriz.

 

Kendi şahsi yaşam alanımdan size örnek verecek olsam, evim kitaplarla ve sevdiğim yazarların sözlerinin posterleriyle dolu. Birkaç ilginç icat, mesela “Newton’s Cradle” (Newton’un Balans Beşiği) var evimde. Bunlar beni anlatıyor, özel yaşam alanım bu. Geçen sene işlerken ofisin mutfağına bir adet kahve makinesi almıştım. Kahveyi çok severim, ortak yaşam alanımızda da bununla temsil edildim. Herkes kahve mevzubahis olunca bana gelirdi. Mutfağa kahve makinesi almış olmam ve onu dağınık bırakmayıp düzgün yerleştirmem, aynı şekilde de temizlemem hem kendime hem de ortak alana olan saygımdandı. Evdeki ortak alanları da bu şekilde düşünebiliriz tabii ki.

 

Kısacası önce bir etrafınıza bakının, sonra şahsi yaşam alanınızı oluşturun; sonra ortak yaşam alanınıza sıra gelsin. Başkalarına da önerin. Sonrasında yere çöp atarken, tuvalet kullanırken düşünün dünyaya neler yapıyor diye; et yerken de düşünün, ahşap kullanırken, kıyafet alırken ve bina yaparken ya da talep ederken.

 


 

Referanslar

[1] Site editörleri. “Habitat (Yaşam Alanı) Nedir?”. Fen Okulu.

[2] Site editörleri. “Habitat”. Güncel Türkçe Sözlük.

 

Kapaktaki görsel için tıklayınız.

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir