Ağustos Notları: Siyaset ile Hakikatin Mesafeli İlişkisi

Ağustos sıcakları diye bir deyim vardır literatürümüzde; öyle bir zamandır ki bu tüm memleketi derin bir rehavetin içerisine atar. Tatilciler yola çıkarlar, şehirde kalanlar gündüzleri serin alanlarda kalmaya çalışarak ve geceleri olabildiğince kapı önlerinde veya diğer açık alanlarda zaman geçirirler. Karpuz-hellim favori kahvaltıdır. Aynı zamanda, bu dönem babutsa ve incir zamanıdır. İşte böyle bir ortamın içinde, yani tüm telaşların arasından sıyrılarak hızlıca daldığım bir ağustos hâli içerisinden yazıyorum size. Uzun zamandır bahsetmek isteyip de bir türlü fırsat bulamadığım bir konu var. Gelin hep birlikte onun üzerine birkaç kelam edelim.

 

Konumuz siyasette algı ve hakikat meselesi. Maalesef, odanın içinde eşya olmasa da telefonun kamerasında çok eşya varmış gibi göstermeyi tercih ettiğimiz algı çağında yaşıyoruz. Herkes, gerçekte tam olarak olmayan şeyleri varmış gibi göstererek bir algı yaratma peşinde. Elbette bu duruma siyaset kurumu da dâhil.

 

Hakikat, yani gerçeklik her zaman istenildiği gibi gitmeyebilir. En nihayetinde, icraatlarınızı etkileyen iç ve dış faktörler vardır. Bazen elinizde olmayan sebeplerden dolayı yaptığınız her şey berbat olur, bazense o duruma dair yapabileceğiniz hiçbir şey yoktur. 2018 ve şu an yaşadığımız döviz krizi ile koronavirüs salgını bunun en önemli örneklerinden olabilir.

 

Bu gibi durumlarda, aktör olan parti veya kişilerin önünde iki seçenek vardır. Birincisi, elinde olmayan durumla başa çıkmak için var olan tüm araçları kullanmak ve bu konuda şeffaf olmaktır. İkincisi ve daha kolay olanı ise, “e napalım dış kaynaklıdır” deyip bu gibi kriz durumlarını geçmiş hataları dahi örtmek için kullanmaktır.

 

Uzun zamandır devam eden ekonomik krizin, bugünlerde ortaya çıkan döviz krizi safhası maalesef buna çok güzel bir örnektir:

“Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun, döviz ve altın fiyatlarındaki artışla ilgili yaptığı değerlendirmede ‘dış mihrakların’ kur oyunları üzerinden Türkiye ekonomisine saldırdığını söyledi…”[1]

 

Türkiye hükûmeti, dolar lobisini, dış mihrakları ya da koronavirüs salgınını bahane ederek hatalarını, zafiyetlerini örtmeye çalışmaktadır. Ancak bu algı operasyonları yeterince işe yaramamış olacak ki, Ayasofya’nın müze olma hâlinin iptali meselesi gibi geniş kitlelerin kalplerine dokunabilecek bir mevzu tam da bu dönem gündeme getirilip hayata geçiriliyor. Böylece ekonomik göstergeler ne kadar geriye giderse gitsin, algı “biz güçlü olmasaydık, Ayasofya camii olamazdı” noktasına taşınıyor.

 

Öte yandan, Kuzey Kıbrıs’ta var olan en büyük bahane koalisyonlar ve Türkiye. Eğer bir şey olmuyorsa ya Türkiye istemiyordur ya da koalisyon ortağı. Bunlar öylesine güçlü iki şeydir ki, hükûmette bulunan partinin tüm zafiyet ve hatalarını fazlasıyla örter.

 

Komplo teorileri, algı ve hakikat deyince elbette yaftalamalardan bahsetmemek olmaz. Fikirleri kıt olanlar, her zaman “beni seçmezseniz düşmanlarımız veya diğer dış aktörler ülkede aktif olacak” propagandasını yaparlar. Bir diğer deyişle, bu bir hayat memat meselesidir deyip akılları bulandırırlar. Genellikle, Kuzey Kıbrıs’ta hedef gösterilen yer ya Rum tarafı ya Türkiye’dir: “Aman, beni seçmezseniz Rum’un adamları hükûmette olacak. Aman beni seçin yoksa Türkiye ne derse o olacak.”

 

Türkiye’de ise kullanılan dış aktör Amerika ve Batı olur. Öyle ki, son yerel seçimlerde iktidar tarafından “Aman ha bu seçimler beka seçimidir, bizi seçin ki ülkeyi düşmanlardan temizleyelim” gibi bir propaganda yürütülmüştü.

 

Elbette Amerika’nın suçlayacağı birileri de var. Donald Trump’a göre, eğer kasım ayındaki seçimlerde kendisi seçilmezse Amerikalılar Çince öğrenmek zorunda kalabilir:

“Trump, katıldığı bir radyo programında, Demokrat rakibi Biden’ın Çin konusundaki tutumunu eleştirdi. ‘Seçimleri ben kazanamazsam, Çin ABD’nin sahibi olacak’ diyen Trump, ‘Sonra da ABD’liler Çince konuşmayı öğrenmek zorunda kalacak’ ifadesini kullandı…”[2]

 

Fikir ve icraat üretilemediği zaman, komplo teorilerine bağlı olarak yapılan algı operasyonları belki bir süre insanları ikna edip, gönüllerini kazandırabilir. Dışarıdaki düşmana karşı birleşen taban sayesinde, iktidar süreleri uzayabilir. Ancak, komplo teorileri karın doyurmaz. Birtakım manipülasyonlarla yapılan algı oyunları da kısa vadeli kazanımlar dışında bir fayda sağlamaz. Siyasi aktörler her ne kadar görmek istemese dahi, zafiyet ve hatalar yine orada durmaya devam eder. Bir müddet, her şey yolunda gibi gözükür, sonra hiç beklemediğiniz bir anda artık hatalar su yüzüne çıkar ve gemi batar.

 

Yukarıda bahsettiğim olayların genel olarak siyasetin kodlarında olduğuna inansam da, “post-hakikat” çağında siyaset olarak da kategorize edilebileceklerini düşünüyorum. “Post-hakikat” ya da gerçek ötesi çağ, gerçeklerin öneminin gittikçe azaldığı ve algının öneminin arttığı günümüzü anlatan bir kavram.

 

“Post-hakikat dönemindeki siyaset, varolanla veya olması gerekenle ilgili söylemlerinde, argümantasyondan çok duygulara ve önyargılara seslenir. Ne var ki bu duygular da çoğunlukla düşmanlık, ihtiras, hınç veya kaygı gibi yıkıcı bir içerikle işlevselleşmektedir. O bakımdan örneğin, insanların belirli korkularını veya kaygılarını manipüle ederek, oy devşirmek post-hakikat siyasetinin alameti farikasıdır…”[3]

 

Sonuç yerine: Çuvaldızı önce kendine sonra başkasına batır.

Sanırım daha iyi bir ülke ve dünya için, öncelikli olarak “Biz ne yapabiliriz?” veya “Nerede yanlış yaptık?” gibi soruları sormak gerekiyor. Zayıflıklarımızı ve handikaplarımızı açık açık konuşabildiğimiz zaman, fikir ve icraat üretmek için de uygun bir ortam meydana gelecektir. Ancak galiba, algı oluşturmak ve komplo teorilerine sarılmak, ciddi çoğunluğa çok daha kolay ve iyi geliyor.

 


Referanslar

[1] Site editörleri. (2020). “Altun: Dış mihraklar ekonomimize saldırıyor”. bianet.

[2] Site editörleri. (2020). “Trump: Seçimleri ben kazanamazsam Çin ABD’nin sahibi olacak”. T24.

[3] Evre, B. (2017). “Post-Hakikat Döneminde Siyaset Tarzı”. Yenidüzen.

Fotoğrafın tüm hakları Fatma Dalokay’a aittir.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir