Size Ne “Kimin COVID Olduğundan”?

Ülkemizde yaşanan ilk COVID-19 dalgasında tanı konulan Ahmet Gülerman anlatıyor:

“Belediye başkanı beni aradı ve ikinci cümlesi ‘İsmini açıklayabilir miyim?’ Sorusu oldu. Bu beni şu şekilde yaraladı ailem, çocuklarım vardı. Bu açıklama neden bu kadar önemliydi? Ne karantina sürecinde ne de sonrasında yanımızda kimse olmadı. […] Lapta bölgesi bizi resmen vatan haini ilan etti.”[1]

 

***

 

Temaslı takibinin yeterli olmadığından mı endişeleniyorsunuz?

 

O zaman da yazmıştım. Kişileri teşhir etme veya “virüslü” olarak yaftalama, herhangi bir enfeksiyon hastalığında olduğu gibi COVID-19’da da temaslı takibine fazlasıyla zarar verir. O yazıda da detaylandırdığım gibi bunun tüberkülozdan HIV’e nasıl bir sorun oluşturduğu ve nasıl baş edilebileceğiyle ilgili çalışan bilim insanları vardır.

 

O zamandan da bu ifşanın ve baskının temaslı takibini nasıl engellediğini enfeksiyon hastalıkları uzmanları söylüyordu. Sonraları bu, Temaslı Takip Ekibinin başını çeken, COVID-19 mücadelesinde geceleri uyumadan, hastanede yaşayarak hayatını ortaya koyan Başhemşire Fatma Savaşkan tarafından tüm çıplaklığıyla ifade edildi. Üzerine akademik bir çalışmanın yapılabileceği bu yorumları olduğu gibi aktarıyorum:[2]

“Herkesi olmasa bile biliyoruz ki bu hastaların çoğunu kurtarabiliriz ve buna rağmen bize gelmiyorlar, kendilerini saklıyorlardı. Bunlar olamadı ve bu süreçte beni en çok yıpratan şey de bu oldu. İnsanlar göz göre göre evde hastalandılar ve yardım alamadılar. Bu nasıl bir şeydir aklım almıyor… Nasıl bir engeldir ki insanlar sağlığa ve hizmete yönelmez. Toplumdaki bu baskı, bu ifşa felaket bir şey… Buna bulaşıcı hastalıklarda hep rastlıyoruz. Bulaşan kişiler kirleniyormuş gibi hissediyor. Bu çok zor.

 

Ama her şeye rağmen bu sürecin en kötüsü bir insanın eşinin öldüğünü basından öğrenmesi oldu. Eşinin veya kendinin hasta olduğunu öğrenen kişilere bunu sağlıkçıların söylemesi gerek, basının değil. Ama maalesef bazı insanlar bunu sosyal medya dediğimiz canavardan öğrendi. Çığlıkları hala kulaklarımda. Bunu asla ama asla unutmayacağım. Zaten yakınınızı kaybediyorsunuz, bu en ağırı, bir de dönüp bunu sosyal medyadan öğreniyorsunuz. Bu kadar ileri niçin gittik? Niye gittik? Mantığımızı ne zaman kaybettik? Bunu yapmakla neyi başardık? İnsanlar bana yalvarıyordu, ‘lütfen sonucum çıkınca siz bana söyleyin’ diyorlardı. Sınıfta kaldığımız kısmı bu, bunu mutlaka çözmek zorundayız. Hem hasta hakları, hem insan hakları konusu artık gereken önemi görmeli. Bu ne insan, ne hasta ne de basın etiğine uymaz. Bu insanların feryadını duymak, yakarışlarına tanık olmak en acısıydı. 28 yıldır ölen birçok insan ve ailesi ile karşılaşıyorum ama bu yaşananların üzerinde başka şeyler de var, bu çok acı… Bunları engellemezsek yine olacak. Kişileri ifşa etmek doğru değil, zaten ihbar hattımız var, oraya bildirmek yeter.

 

***

 

Bu olaylardan dört ay sonra, ülkemizde yeni yerel vakaların ortaya çıkmasıyla beraber sosyal medyada çağrılar ortaya çıkmaya başladı: “COVID-19 vakalarının kimler olduğu açıklansın!”

 

Ha açıklanmasa dahi, bilen elbette ki bilmeyene söylüyor.

 

Gazeteciler yazdıklarında belki meslek etiğinin en temel kuralına uyup isim vermiyorlar ama açıklanmasa dahi, hastanın kimliğini açık edebilecek bilginin (patient-identifiable information) hastanın isminden ibaret olmadığını anlamak gerekiyor. Şahsın hangi ilçede polisin hangi biriminde çalıştığını ve ne gün görevde olduğunu yazdığınızda, zaten neredeyse ismini vermişsiniz kadar oluyor.

 

Zannediyor musunuz ki o kişinin kim olduğu açıklandığında temaslıları gelip test yaptıracak? Hayır, aksine, tam da o kişi ifşa olduğu için saklanacaklar, temaslı takibinden kaçacaklar, sağlık hizmetlerinden korkacaklar!

 

***

 

Normalde bu gibi damgalama (stigma) durumlarında toplum içi liderlik çok önemlidir.

 

Seçim öncesi kutuplaşmış, belediye başkanlarının otobüs önü kestiği bir toplumda, bunu her zaman beklemek fazla iyimserlik olabilir. Ancak bununla ilgili müdahalede bulunabilecek olan her kurum, özellikle de her belediye, bu damgalamaya dair sorumluluklarının farkına varmalıdır. Damgalamayla mücadele, yolları sokakları dezenfekte etmekten çok daha etkili bir COVID-19 mücadelesi yoludur. Posterler, TV/sosyal medya reklamları, iletişim kampanyaları için çok geç değildir.

 

Bunun yanı sıra, COVID-19 konusunda yorum yapma ihtiyacı hisseden, mücadeleye katkı sunmak isteyen her birey de entelektüel birikiminin birazını buna ayırmalıdır. COVID-19 üzerine kafa yorarmış gibi yapıp Savaşkan’ın “bu ülkede bir insan eşinin öldüğünü sosyal medyadan öğrendi” demesini sorunsallaştırmamak, zaten kendi içinde bir entelektüel kısırlıktır.

 

***

 

Sizi bilmem, ama ben bir daha ülkemde kimsenin yakınının öldüğünü sosyal medyadan öğrenmesini istemiyorum.

 

Sizi bilmem, ama ben bir daha ülkemde bir daha kimsenin COVID-19 kaptı diye ifşa edilmesini, teşhir edilmesini, dışlanmasını istemiyorum.

 

Hükûmete güvenmiyorsanız, bunu çıkaracağınız adres COVID-19 hastaları değildir.

 

Siz de bunların olmasını istemiyorsanız, aynaya bakmalısınız.

 

Son çıkan yerel vakanın kim olduğunu merak ettiniz mi? Etmeyin.

 

Son çıkan yerel vakanın kim olduğunu duydunuz mu? Yaymayın.

 

Biri size son çıkan vakanın kim olduğunu mu söyledi? Kızın.

 

İşte size salgınla mücadele yolu!

 


Referanslar

[1] Demir, Devrim (2020). “‘Dışlandık, hain ilan edildik’“. Yenidüzen.

[2] Alasya, Fehime (2020). “‘Hayatımızı ortaya koyduk’“. Yenidüzen.

Kapak görseli için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir