“Vietnamlılarla bir alıp veremediğim yok, hem onlar beni sizler gibi zenci diye hiç aşağılamadılar, bana hiçbir kötülük yapmadılar.”[1]
“Özgürlüğümü istediğim zaman bana karşı çıktınız. Hakkımı aradığımda bana karşı çıktınız. Eşitlik istediğimde bana karşı çıktınız. Benden bir yere gidip sizlerin uğruna savaşmamı mı istiyorsunuz? Ben haklarımı ve dinî özgürlüğümü elde etmeye çalışırken sizler bana Amerika’da bile destek vermediniz. Kendi memleketimizde bile beni savunmadınız.”[2]
Bu sözler 1967’de Vietnam savaşına gitmeyi reddeden, tarihin en büyük boksörü Muhammed Ali’ye ait. Açıkçası, gecen aya kadar Muhammed Ali’ye yönelik bildiklerim, Dünya’nın gelmiş geçmiş en iyi boksörü olduğu, hem dinini hem de ismini değiştirdiği ve Vietnam savaşına gitmeyi reddettiğiydi. Bu üç bilgiyi bilerek Ali hakkında bir yazı yazmaya karar verdiğimde, onu kahramanlığın ötesine tanrılaştıracaktım; ondan her şeyi ile mükemmel bir kişilik olarak bahsedip kavgasını kavgamdır diyecektim. Ama öyle değildi. Ali hakkında araştırma yapmak hani Matrix filminde Neo kırmızı hapı almadan önce Morpheus’un ona dediği gibi: “Kırmızı hapı alırsan, Harikalar Diyar’ında kalırsın. Ben de sana tavşan deliğinin ne kadar derin olduğunu gösteririm. Unutma… Sana vadettiğim tek şey gerçek. Fazlası değil.”[3] Benim de Ali’yi ve vicdani reddini araştırmam böyle oldu. Uçsuz bucaksız bir araştırma, her bir röportajı diğerinden ilgi çekici ama hepsinde de değişmeyen tek şey içi dışı bir gerçek Ali.
İlk Zamanları
Muhammed Ali veya o zamanki adı ile Cassius Clay, ilk kez 1960 Roma Olimpiyatlarında altın madalya kazanarak kendini Dünya’ya tanıttı. Ülkesine ve doğduğu şehre döndüğünde bir kahraman olarak karşılandı. Hemen ardından dönemin önemli sponsorluk şirketi The Louisville Sponsoring Group ve onu oluşturan 11 kişilik ekip kendisinin hem sponsoru, hem de danışmanı oldu. Ali’den tek yapması istenilen, boksa başladığı 12 yaşından beri hayalini kurduğu Dünya Ağır Sıklet şampiyonu olmasıydı. Bunun için kendisinde güç ve yetenek vardı. Bunun yanında Ali’nin fark yarattığı nokta belki onu bu sporun G.O.A.T.’u [4] yapan ilk özellik boksta yaptığı devrim idi. Eski bir boksör olan gazeteci Brin-Jonathan Butler ondan “Çabuk elleri, ağır sıklet için bir devrimdi. Ellerini aşağıda tutarak ya da yumruklardan eğilerek kaçarak ağır sıklet boksörlerin stilinde de devrim yarattı.” diye bahsetti.[5] O zamana kadar güç ve dayanaklılık boksta sporcuyu öne çıkarırken, Ali bu kalıbın dışına çıktıydı. Bu tarz sayesinde hem rakibini yoruyordu hem de beklenmedik ani sert yumruklar ile rakibini yıpratıyordu. Kısacası Ali ringde kendi deyimiyle kelebek gibi uçup arı gibi sokuyordu.
Zirveye Çıkışı
Ali sadece ring içinde değil saha dışında da farklı bir tarzı vardı. Ali, medyanın gücünü fark eden ilk sporculardandı. Açıklamaları her zaman hem eğlenceli hem de sansasyon yaratıyordu. Böylelikle, hiçbir zaman medyadan düşmüyor ve kamuoyunu arkasına alıyordu. Ali şampiyonluğa yürürken “Ben dünyanın en yakışıklı boksörüyüm! Ben dünyanın en güçlü boksörüyüm! Ben dünyanın en hızlı boksörüyüm! Maçın hangi rauntta biteceğini bilen tek boksör!” diye açıklama yapıyordu. Ali’nin tarzına günümüzden örnek verecek olursak Zlatan Ibrahimovic’in ara ara kendisini üçüncü tekil şahıs olarak bahsederek yaptığı açıklamalar gibi diyebiliriz. Ali’nin medyayı ne denli etkili kullandığını gösteren en önemli olay, havuz altında çekilmiş fotoğrafıdır (Bu yazının kapak fotoğrafı.). Sport Illustrated dergisi için röportaj sırasında fotoğrafçıya başka nerelerde çalıştığını sorduğunda “Life dergisi” cevabını alır. Dergi, altmışların en önemli dergisiydi ve Ali bunun farkındaydı. Hemen fotoğrafçıya, fotoğraflarının Life dergisinde yayınlanmasını teklifinde bulunur ama fotoğrafçı bunu editöre kabul ettiremeyeceğini dile getirir. Ali hemen, antrenmanlarını aslında su altında yaptığını söyler. Fotoğrafçı şaşırınca Ali açıklamasına devam eder. “Ben de boynuma kadar suya girer ve suyu yumruklarım. Sudan çıktığımda şimşek gibi hızlı hareket ederim çünkü artık karşımda bir direnç yoktur.”[6] Ali amacına ulaşır ve bu olaydan bir hafta sonra havuz altında fotoğrafı çekilip Life dergisine çıkar. Gerçek şu ki Ali, su altında hiç çalışmadı. Yüzmeyi dahi bilmiyordu ama bu vesile ile fotoğrafı en önemli dergide çıktı. Ali, büyük konuşur, büyük kazanırdı. Rakiplerini maç öncesi kaç turda nakavt edeceğini söyler ve öyle yenerdi. Ali’nin zirveyi çıkışı ise 1963 yılında rakibi Sonny Liston’u yenerek namağlup bir şekilde Dünya Ağır Sıklet şampiyonu olmasıdır.
Clay, Ali Oluyor
Israrla Ali diye yazıyorum çünkü, 1964’e kadar Cassius Clay adını kullanmasına rağmen o adı hiç sevmedi ve istemedi. Çünkü o ad, kendisine dedesine köle adı olarak kalmıştı. O zamanlar köleliğin serbest olduğu yıllardı. Dede Cassius Clay’in adını ise ona “sahibi” tarafından verilmişti. Köleliğin kalkmasına rağmen, 1960’larda da etkileri sürüyordu. Birçok eyalette renkliler ve beyazlar diye ırk ayrımı vardı. Bu ayrım şehirlerin otobüslerinde, restoranlarda hatta tuvaletlerinde dahi kendini gösteriyordu. Ali, her ne kadar da “millî” bir sporcu olmasına rağmen en basiti bir restoranda gidince dünya şampiyonu olarak değil renkli bir kişilik olarak oradaydı ve restorandan atıldığı dahi olurdu. Ali bu olaylara tepki vermek adına olimpiyatlarda kazandığı altın madalyayı nehre attı. Tüm bu ortamda Ali, kendisine yakın gördüğü aynı sorunları paylaştığı Nation of Islam (İslam Milleti) örgütüne yöneldi. Ali kamuoyuna önce dinini, sonra da adını değiştirdiğini açıkladı. Nation of Islam, Müslüman Afrikalıların Amerika’daki en önemli örgütü idi. Ali’nin örgüt içindeki adı kısa sürede örgütün en önemli iki kişisi Malcolm X ve Elijah Muhammed ile yan yana anılmaya başlamıştı. Ali’nin bu iki önemli siyasi ile çok yakındı; Malcolm X’i kardeşi, Elijah Muhammed’i de babası gibi görüyordu. Örgütün savunduğu değerler, şimdi geriye dönüp baktığımda radikal İslam denilecek kadar katıydı. Örgüt tüm yaşanan kötülüklerden beyazları sorumlu tutarak, Afrika kökenli Müslüman Amerikalıların ayrı bir ülkesi olması gerektiğini savunuyordu.
Vietnam Savaşı ve Vicdani Reddi
Ali git gide siyasi bir figüre bürünürken, 1967’de onu Vietnam savaşına çağırırlar. Ali haberi aldığında büyük bir şok içerisindeydi. Çünkü Ali, daha önce askerî teste tabi tutulduğunda tüm kategorilerde 4 tane Fail almıştı. Tıpkı Marvel Sinematik Evreninde Kaptan Amerika’nın aldığı gibi. Bu askerlik yapması için elverişsizdi. Yani bizdeki adı ile Ali “çürük” idi. Vietnam savaşı patlak verince Amerikan hükûmeti askere adam arıyordu. Sırf bu yüzden, ordu geriye dönük askerliğe el verişli kriterlerini değiştirip birçok kişiyi -buna Muhammed Ali de dâhil- askere çağırdı. İkinci eşi Belinda Boyd (onları yakından tanıyanlar onun için Ali’nin kadın versiyonu derdi), Ali’ye hemen sitemde bulunuyordu. Askere yazıldığında onlara ömür boyu bağlanırsın ve hiçbir zaman özgür olamazsın diyordu. Ali, Vietnamlılar ile bir sorunu olmadığını ve askeri gitmeyeceğini çok sert bir dille söyleyerek vicdani ret sürecini başlatmış oldu. İlk olarak 11 kişilik sponsor ve danışman ekibi Ali’yi askere gitmezse, çok para kaybedeceğini ve hapis cezası alacağı konusunda uyarıyorlardı. Ali kararlıydı. Ama yargı ve hükûmet de kararlıydı. Karar, Ali’ye 5 yıl hapis cezası (artı), 10.000 dolar para cezası (artı), pasaportuna el konulması (artı), lisansının iptal edilmesi (artı), şampiyonluk unvanının geri alınması olarak açıklandı.[7] Bu arada uyduruk bir trafik cezası kayıtlardan çıkartılır ve Ali tutuklanır. 10 günlük hapis cezasını çekmek üzere Miami Dade İlçe Hapishanesi’ne gönderilir.[8] Bu kararlar, Muhammed Ali ve ailesi için bir yıkımdı. Ali boks dışında yapabileceği hiçbir şey yoktu. Ayrıca Ali, disleksi olup, okuma ve yazma da bilmiyordu. İlk etapta askere alınmamasının nedenlerinden biri de buydu. Ayrıca Ali medyada her zaman en önde olmasına karşın okuma bilmediğinden dolayı kendi hakkında yazılanları dahi hiçbir zaman okuyamamıştı. Durum böyle iken Ali’ye kimse iş verecek durumda değildi. Ali bokstan uzak kaldığı sürede geçimini yine danışmanları yardımı ile birçok iyi üniversitede (bunlara Harvard Üniversitesi de dâhil) konferans ve söyleşi vererek geçirdi. Bu konferanslar ilk başlarda Ali için çok iyi geçmiyordu. Muhammed Ali’nin o zamanki tutumu beyazlara karşı tıpkı örgütü Nation of Islam gibi, çok katıydı. Sürekli ve özellikle de beyaz öğrenciler ile tartışır bazı zamanda öğrencilerin sorduğu sorulara cevap dahi veremezdi. Unutmamak lazım ki Ali’nin 12 yaşından beri yaptığı tek şey bokstu. Kendisini geliştirebildiği tek nokta bokstu. Ali’nin anlık tepkileri ve açıklamaları çoğu zaman 12 yaşındaki çocuk gibiydi. Ondan, 27 sene hayatını hapiste geçirerek birçok şeyi görmüş okumuş Nelson Mandela gibi “düşmanını” anlayarak onunla barışmasını bekleyemezdik. Bu hayal olurdu. Ama yine de Ali bokstan uzak kalarak konferanslar verirken, gerçekten hayatında ilk kez büyüyüp olgunlaşmıştı.
Muhammed Ali’nin yarattığı etki
Muhammed Ali aldığı vicdani ret kararı sadece Amerika’da değil, tüm dünyada yankı uyandırdı. Ali’yi destekleyenler arasında Bertrand Russell gibi isimler de vardı. Bertrand Russell, 20. Yüzyılın en büyük filozof ve matematikçilerinden biridir. Ayrıca Russell, önde gelen savaş karşıtlarındandır ve Vietnam Savaşı’ndaki tutumu nedeniyle Amerikan hükûmetini suçlamıştır. Ali, Russell’in kendisine olan desteğini anlaması için ona soru sorduğunda Russell’dan, “Dünya şampiyonunun ne düşündüğü büyük bir merak uyandırıyor. Şampiyonlar genelde nabza göre şerbet veriyor. Sen herkesi şaşırttın.”[9] yanıtını alır. Ali’nin posterleri Vietnam savaşı karşıtı eylemlerde en önde daima yerini alırdı.
Ali’nin davranışları diğer Afrika kökenli Amerikalı sporcuları da cesaretlendirdi. 1968 Olimpiyatlarında ABD’li iki atlet Tommie Smith ve John Carlos 200 metre yarışında birinci ve üçüncü bitirdiler. Madalya almak için podyuma çıktıklarında ve ABD millî marşı çalmaya başladığı sırada yumruklarına siyah eldiven geçirip havaya kaldırdılar.[10] Bu, sembolik olarak ırkçı ve ayrımcılıkla mücadele eden Siyah Panterler adlı grubun işaretiydi. Bu görüntü şimdi dahi olimpiyat tarihinin en önemli olaylarından biri olarak anılır. İki atlet bu eylemlerini hem sporda ve normal hayatta yaşadıkları ırkçılığa karşı bir duruş olarak hem de Muhammed Ali’nin aldığı cezaları protesto için yaptıklarını belirtmişlerdi.
Ali’nin yarattığı etkiyi daha yakından anlamak için Türkiye’ye de bakmak lazım. 1968 yılında, Fransa’da başlayıp tüm dünyaya yayılan öğrenci hareketlerine paralel, Türkiye’de hareketli günler geçiriyordu. Öğrenciler okulları işgal ediyor, üniversite yönetimlerinde bulunmayı istiyorlar ve birçok toplumsal olayda hem öncü hem de en önde mücadele ediyorlardı. Durum böyle iken Ali’nin verdiği hele de Amerikan hükûmetine karşı vicdani ret mücadelesi onlara da ilham oldu. Yayıncı ve yazar Ömer Madra, Ali’nin kendilerini nasıl etkileyip, neler öğrettiğini şöyle kaleme aldı: “Muhammed Ali ortaya çıktığı zaman, hem de Muhammed Ali ismiyle ortaya çıktığı zaman, şampiyonluk meselesi bir yana, onun savaş karşıtlığı, hayatımızda duymadığımız bir kavram olan vicdani retçiliği ve siyah hakları hareketindeki etkinliğini birdenbire kendi vicdanlarımızda, kendi beynimizde hissetmiştik. Elbette ki renkli kişiliği ve o zamana kadar alışılmamış çok da iyi bir sporcu olması da hepimize ilham verdi ama bizim kuşağa etkisi -özellikle- bu aktivist tavrı oldu.”[11] Sinema oyuncusu ve yönetmen Uğur Yücel ise Socrates Dergisinin birinci sayısı için kaleme aldığı Muhammed Ali yazısında, Muhammed Ali’nin verdiği mücadelenin 68 kuşağının verdiği mücadeleye benzediğinden bahsediyordu: “Biz devrimin, Muhammed Ali de İslam’ın yoluna düşse de ortak noktamız Amerikan emperyalizmine karşı durmaktı. Amerikan sineması, savaş sonrası sendromu filmleriyle Amerikan halkına ve dünyaya savaşın iğrençliğini hatırlatıyordu. Ali’nin çığlıkları da halkı ve sanatı ayağa kaldıranlardan biriydi.”[12] Hiç kuşkusuz Ali’nin yarattığı bu denli büyük etkiler, Amerikan hükûmeti ve yargısını tekrardan düşünmeye itti.
Dipnot: Yazıyı yazarken kendimi Ali’nin dünyasına fazlasıyla kaptırmış buldum. Bu yüzden beklediğimden biraz daha uzun bir yazı ortaya çıktığı için yazıyı iki bölüme ayırmaya karar verdim. Yazının ikinci bölümü haftaya yayınlanacak. Spoiler Alert! İkinci kısımda Yüksek Mahkeme süreci, Ali’nin geri dönüşü ve Zaire’deki asrın maçından bahsettikten sonra Kıbrıs’taki vicdani ret sürecine değindim.
Kaynakça ve notlar:
[1] Koyuncu, Hüseyin. “Muhammed Ali’nin avukatından af yorumu: Teşekkürler ama gerek yok.” 9 Haziran 2018, https://tr.euronews.com/2018/06/09/muhammed-ali-nin-avukat-af-yorumu-tesekkurler-ama-gerek-yok
[2] “Muhammed Ali’nin Vietnam mücadelesi.” EnSonHaber.com. 9 Haziran 2018, https://www.ensonhaber.com/muhammed-alinin-vietnam-mucadelesi.html
[3] A., Gökhan. “Algılarımızla Oynayıp Zihnimizi Hallaç Pamuğuna Çeviren Matrix’ten 16 Unutulmaz Replik.” Onedio.com. 28 Mayıs 2017, https://onedio.com/haber/algilarimizla-oynayip-zihnimizi-hallac-pamuguna-ceviren-matrix-ten-16-unutulmaz-replik-771898
[4] Greatest of All Time. Amerika’da sporlarda yaygın kullanılan bir terimdir. Türkçe’ye tüm zamanların en iyisi olarak çevirebiliriz.
[5] Butler, Brin- Jonathan. “Shakespeare’in Yumrukları Temmuz.” Temmuz 2016, https://www.socratesdergi.com/shakespearein-yumruklari-ali-brin-jonathan-butler/
[6] Özdemir, İnan. “20. Yüzyıl Tarihçiler için Aşırılıklar Çağıydı, Aynı Zamanda Muhammed Ali’nin Devriydi…” Socrates Dergi. Temmuz 2016
[7] Başaran, Mehmet Ali. “Muhammed Ali’nin Portresi.” mehmetalibasaran.com, 7 Ocak 2015, https://mehmetalibasaran.com/2015/01/07/muhammed-alinin-portresi-1/
[8] A.g.e.
[9] A.g.e.
[10] https://www.youtube.com/watch?v=1ZttN9hPvx4
[11] Madra, Ömer. “Ali’nin Yankıları.” Socrates Dergi. Temmuz 2016, https://www.socratesdergi.com/muhammed-ali-nin-yankilari/
[12] Yücel, Uğur. “Ali Olacaktım Baba.” Socrates Dergi. Nisan 2015, https://www.socratesdergi.com/ali-olacaktim-baba/
Socrates Dergi, Temmuz 2016, Sayı 22, sayfa 54-75
Belgeseller:
Sonenberg David (Ya.) / Gast Leon (Yön.), When We Were Kings, PolyGram Filmed Entertainment (Yap.) / Gramercy Pictures (Dağ.), ABD 1996.
Gast Leon (Ya.) / Siegel Bill (Yön.), The Trials of Muhammad Ali, Kartemquin Films (Yap.) / Kino Lorber (Dağ.), ABD 2013.
Philpot Ryan (Ya.) / Mackenzie- Smith Tim (Yön.), The Boxing Mavericks, Deadpan Films (Yap.) / İngiltere 2016.
Kapak Fotoğrafı:
Flip Schulke tarafından Life Dergisi için çekildi.