Çözümsüzlük, Popülizm ve Bağlılıklar

Kıbrıs’ta çözüm yoktur, artık yeni yöntemler arayalım, kırk beş senedir çözülmeyen sorun bundan sonra da çözülmeyecek diyenlere cevaben: Kıbrıslı Türkler önüne çıkan her fırsatta çözüme bağlılığını her şekilde ifade etti. Sokağa çıktı. Bunları ben söylemiyorum, bunlar benim şahsi görüşlerim değil, bunlar böyle oldu ve böyle gelişti. Bunları gazeteler yazdı, insanlar yaşadı. Ama şu anki hükûmet bunları yaşanmamış gibi sayıp Kıbrıs Türk toplumunun iradesini hiçe sayıyor. Bunu bile isteye yapıyor.

 

Müller’in Popülizm Nedir? kitabında bahsettiği gibi popülizmin temel iddialarından biri, halkın sadece bir kısmının gerçekten “halk” olduğudur. İşte bizim hükûmetimiz de bu şekilde davranıyor, popülist bir şekilde, sadece çözüm karşıtlarının düşüncelerini hakikat sayarak ve onların çözüm karşıtlığını tüm topluma mal ederek. Böyle bir kamuoyu oluşturuyorlar. Kendilerini annelerine böyle anlatıyorlar.

 

Belli ki bu popülist tutum bu hükûmetle başlamadı. Eskiden yeniye bu popülist söylemler ne sonuçlar doğurdu, doğuracak diye düşünmeden aklına ilk geleni toplumun düşüncesi gibi söyleyenler sayesinde bizi çok iyi tanıdığını, anladığını iddia ettiğimiz Türkiye halkları bile bizim bu ada için ne istediğimizi bilmiyor. Bunu son olaylarda gördük. Dün izlediğim bir videoda tam da bu alttaki görseli hayal eden bir adam vardı. Ankaralı insanlara Akıncı’nın Barış Pınarı açıklamasını sormuşlardı ve adam Akıncı için hakaretler yağdırdıktan sonra “Bülent Ecevit’in yarım bıraktığını Erdoğan tamamlasın ve Kıbrıs tümüyle bizim olsun.” diyordu. Peki bunu mu istedi yarım asırdır Kıbrıslılar? Eğer bir yerlere bağlanmak sorun değilseydi neden ikide bir Rumlar bizi Yunanistan’a bağlamak istiyordu argümanıyla çözümü istemediğinizi söylüyorsunuz?

 

Eğer bir yerlere bağlılık veya bağlanma korkunuz varsa, ki bu herkesin ve her tarafın korkusu olmalıdır, önce bir kendi bağlılıklarınıza bakma vakti geldi. Hem de gayet çıkarcı bağlılıklar. Mali Protokol için bağlılıklar.

 

 

Bu üstteki görsel Yunanistan’da yayımlanan bir gazete olsaydı ve Kıbrıs mavi renk olsaydı bizim hamasi çevremiz ne yapardı diye sormamak elde değil. Artık bir durun. Popülist söylemler içinde yeni KKTC çizmeye çalışırken bu ülkenin insanlarına verdiğiniz zararı düşünün. Konjonktürü bile eleştiremez hâlde olan Cumhurbaşkanı’yla bağımsız bir KKTC olmaz çünkü. Durun ve düşünün, hamasi söylemleriniz sonucu yarattığınız linç güruhlarını. Bu linç güruhları geçen yıl meclisteydi. Kulağınıza gelmiyor mu “bu bayrak sayesinde burdasın Derya Hanım” sözleri? Bu linç güruhları bugün okuduğum fakültede “Rum yanlıları, terör sempatizanları istediği mermiyi mesaj olarak göndersin, gereken yapılır.” diyerek beni ve benim gibi düşünen arkadaşları tehdit ediyor. Yarın nerede olacaklar bilmiyoruz. Zaten bu ülkede yaşamak yeteri kadar zorken bir de sizin yarattığınız algılarla mücadele etmek zorunda kalıyor insanlar.

 

Bunları neden mi yazdım? Açıkçası, sanırım sosyal medyanın Şeffaflık Toplumu kitabında değinilen etkisine sığınmak istedim. Kitap sosyal medyanın mutlak bir yakın alan oluşturduğundan bahseder. Tabii bazı eleştiriler bu etkinin havuz teorisi olduğunu söyler ki bu bence doğru olandır. Havuz teorisine inanarak ama birinci etkiye sığınarak sizinle bunları buradan paylaşmak istedim. Daha güzel şeylerden bahsedeceğimiz yazılar olur umarım bundan sonra…

 


 

Kaynakça

Müller, Jan-Werner. (2017). Popülizm Nedir? İletişim Yayınları.

Han, Byung-Chul. (2017). Şeffaflık Toplumu. Metis Kitap.

 

Kapak fotoğrafı için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir