Eleştiriye açık olmak bir insanı güçlü ve olgun kılar. İnsanı geliştiren en önemli etkenlerden birisidir eleştiri. Bu, iktidarlar için de geçerlidir. Eleştiriye açık olmayan yönetim sistemlerinde demokrasi yoksunluğu da kaçınılmazdır. Bir toplumun ileriye doğru ilerlemesinde, gazetecilerin, şairlerin, yazarların, aktivistlerin, aydınların, yani kısacası hükûmet hakkında beğenmediği noktaları dile getirmekten çekinmeyen devrimcilerin haykırışları büyük rol oynamaktadır.
Maalesef, ifade ve basın özgürlüğü bazı ülkelerde çok zayıftır. Örnek vermek gerekirse, Suudi Arabistan, İran, Irak ve Türkiye gibi geri kalmış ülke yönetimi sistemlerine sahip ülkelerde ifade ve eleştiri özgürlüğü yeterince içselleştirilmemiş olup, hükûmetin verdiği kadardır.
Bu yazımda hapis yatmış ya da ülkeden sürgün edilmiş sanatçılardan ve yazarlardan bahsedip, ifade ve eleştiri özgürlüğünün önemini vurgulamak istiyorum.
Bildiğimiz üzere, birçok yazar ve gazeteci yazdıkları ve söyledikleri yüzünden hayatlarının bir dönemini hapiste geçirmiş veya vatandaşlar tarafından ifade ettikleri yüzünden şiddete uğramıştır. İlk örnek olarak Aziz Nesin’i göstersem tam yerinde olur. Aziz Nesin, Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi aydın yazarlarından biri olmakla kalmayıp, zamanın sistemine karşı gösterdiği tepkiler yüzünden de adından bayağı söz ettirmiştir. 2 Temmuz 1993’te, Sivas’taki Madımak Oteli’nde gerçekleşen olaylar eleştiriye tahammülsüzlüğün en bariz göstergesidir. Sırf başka diğer bir ideolojiyi doğru bulmadığını söylediği için, radikal İslamcıları tarafından neredeyse canından oluyordu.
Bir başka örnek olarak, Nâzım Hikmet’ten bahsetmek istiyorum. Bildiğimiz gibi, dönemin en iyi şairlerinden ve yazarlarındandı. Şiirlerinde ve yazılarında komünizm propagandası yaptığı için tam 28 yıl hapis cezasına çarptırılmış, sözde “orduyu ve donanmayı isyana teşvik” bahanesi ile tutuklanmıştı.
Diğer bir misal ise, Cem Karaca. Evet, o da birçok sanatçı gibi vatan haini ilan edilmişti şarkılarındaki haykırışlardan dolayı. Şarkıları sol ve komünist propaganda içerdiği için kendi vatanından ayrı kalmıştı. Önemli şarkıları arasında Kayha Yahya, Allah Yar ve Tamirci Çırağı’dır. O her ne kadar sol fikirleri yüzünden acı çektiyse de, yine de hep soldan yürümeye devam etti.
Günümüzün gazetecileri yazdıklarından ve ifşa ettiklerinden dolayı siyasilerden büyük çapta tepki almaktadırlar. Mesela, Can Dündar 2016 yılında Türkiye’nin siyasi durumunu eleştirdiğinden ve devlete ait olan bazı güvenlik raporlarını açığa vurduğundan dolayı hapis yatmış ve kendi ülkesinden sürgün edilmiştir. Diğer bir belirgin örnek ise iki yıl önce İstanbul’da işlenen Cemal Kaşıkçı cinayetidir. Suudi gazeteci Washington Post’ta Suudi Arabistan’daki sistemi hedef gösteren birtakım muhalif yazılar yazdığından ötürü cinayete kurban gitmiştir. Bu tür olaylar geçmişte Avrupa’da da görülmedi değil. Hitler, kendi yönetimi sırasında Yahudi olmayan yazarları, gazetecileri ve sendikacıları, kısacası hak arayışında olan insanları, dahi ya toplama kampına ya da göndermiştir. İşte faşizm bunu gerektirir: Sorgulayan beyni yok etmek.
Üzülerek söylüyorum ki buna benzer olaylar Kuzey Kıbrıs’ta da görüldü, görülmekte ve eğer hak arayışına başlamazsak ileride de görülecektir. 1996 yılında evinin önünde suikaste uğrayıp öldürülen Kutlu Adalı Kuzey Kıbrıs’ta ifade özgürlüğünün ihlal edildiğinin en bariz örneklerinden biridir. Ortaya çıkardığı gerçeklerden ötürü kendi evinin önünde suikaste uğramıştır.
İki yıl önce Afrika gazetesine yapılan çirkin saldırıyı da unutmamak lazım. Gene bir eleştiri ve gene bir eleştiriden dolayı dar görüşlü insanların hırçınlaşması söz konusuydu o zaman da. Kıbrıs’ta görülen bir diğer örnek ise geçtiğimiz yıl devlet tiyatrosunda yaşanan skandaldır. Yangın Yerinde Kabare oyununun sakıncalı bulunulup, sansürlenmesi ve yasaklanması utanç vericidir. Genel olarak sanatın özünde eleştirel ve özgür bir yapı vardır. Tiyatroya hükûmetin eli uzanmamalı, tiyatro kendi kendini bağımsız bir şekilde yönetmelidir.
Düşünce, ifade ve eleştiri hakkı insan haklarının ve demokrasinin en önemli ögelerinden biridir. Özgür bir biçimde düşüncelerini ifade edemeyen bir toplumda bireylerden değil, ancak devletin istediği şekilde programlanmış makinelerden söz edilebilir. Bu durumda sorgulamaya korkan ve hatalarından ders çıkaramayan bir toplum ortaya çıkacaktır.
Umarım böylesine ciddi bir problem yakın bir zamanda bütün insanların el ele vermesiyle giderilir.
İfade özgürlüğü haktır.
İfade özgürlüğü şarttır.