Bu virüs çıktığından beri takındığım duygu, düşünce ve davranış hâli az çok oynasa da genellikle stabil devam etti diyebilirim. Bilinen ve kanıtlanan psikolojik bir tartışma vardır ki olaylara verdiğimiz tepki ve davranış şekli. Düşündüğümde aslında bende -mühendis kafası tabii ki- etkiye tepki şeklinde bir denklem çıkarıyor bu.
Yani her şeyin bir karşıtı bulunmaktadır ve her olay, karşısında eşit bir olayı doğurur. Örnekleyecek olursam; eğer sol elinizle bir duvarı sola doğru itiyorsanız, duvarda sola doğru bir kuvvet uyguluyorsunuz. Duvar da aynı zamanda sizin elinizi eşit miktarda kuvvetle sağa doğru itiyor. Bu herkesin okulun ilk günlerinde öğrenmiş olduğu basit bir fizik kuralı aslında dünyayı ve insanlığı ne kadar da iyi anlatıyor.
Etkiye tepkiyi açıklamamın sebebi şu ki, ben koronavirüs ilk çıkmaya başladığı zamanlardan beri çevremde çok çeşit etkiye tepki gördüm. Panik, endişe, kaygı, vurdumduymazlık, rahatlık, bilinçli davranış, cahillik. Neler neler saymakla bitmez. Herkesin bu duruma “tepkisi” çok farklı tabii ki.
Benimkisi ise -mühendis olduğuma, bilim insanı olduğuma bakmayın biyolojiden zırnık anlamam- bence bilinçli davranış kategorisinde diyebilirim. Kesinlikle emin olarak söyleyebileceğim tek şey şu ki hasta olma, virüsü kapma ya da ölüm korkusunu yaşamadım. İlk günden beri bilinçli bir şekilde yaklaşılırsa virüsün yayılmayacağı konusuna destekçiyim.
Daha 1,5 ay öncesine kadar Birleşik Krallık’ta iken bile herhangi bir stok ya da zula oluşturmadım ve bu konuya da hep karşı çıktım. Fakat yapanı, yapacak olanı yargılamam bu da onların tepkisi sonuçta bir salgın, virüs var. Belki de ben çok hafife alıyorumdur. Gerekli hijyen ve korunmamı sağladıktan sonra artık aşırıya kaçmamanın önemi yüksek.
Koronavirüsten ötürü dünya olarak evlere kapanmış durumdayız ve sık sık “Sıkılıyorum.”, “Yalnız napayım?” ya da “Of, yapacak hiçbir şey yok.” ya da bana yönelik olan “E, sıkılman?”, “Napan bütün gün?”, “Nelernan uğraşın?”, “Boş boş duvara mı bakacayık?” gibi söylemler duymaktayım. Açıkçası benden kimse cevap istemedi ama yine de söyleyeceğim:
“Kendiyle ve yalnızlığıyla barışmış olanlar sıkılmıyor.”
Ben sanırım barışmış kişilerdenim, bu dönem boyunca sıkıldığımı söyleyemem size. 2 ay önceki hayatımdan çok da farklı değil, sadece ülke ve bulunduğum yer değişti. Bu süreçte alışkanlıklarla boğuşmak ve onları bırakma çabasına girmedim ve yalnızlığıma devam ettim. Burası benim güvenli alanım çünkü. Kendim, benim güvenli alanım.
Evet! Kesinlikle “boş boş duvara bakacayık”. Ta ki kafamızdaki sesleri ve düşünceleri süpürene ya da orada olduklarını kabullenene kadar. Evde birileri varsa bile kendi kendimize konuşacağız. Kimse bizi bizden fazla çekemez. Hoş bazen ben bile kendimi çekemiyorum o ayrı.
Geçirilen dönem ne olağan ne de sıradan. Kimse komün bir şekilde karar alamaz, başkası adına düşünemez. Birbirimizi ve kendimizi korumak amaçlılardan bahsetmiyorum. Mesela ev içinde hep beraber aktiviteler yapmak. Biri istemiyorsa anlayışla karşılanması gereken ve oyuna katılımının ihtiyacını ne kendimize ne o kişiye yüklemeden davranmak çok önemli.
Demek istediğim şu ki, şu anda karantina süresince kimseden yanınızda olmasını, sıkıntınızı gidermesini ya da sizi eğlendirmesini beklemeyin ya da istemeyin.
Kendi kendinize yetin, yetmeyi öğrenin.
Boş boş oturmayı öğrenin.
Önce tabii ki sıkılacaksınız. Sonra ya düşünecek ya yapacak bir şeyler bulacaksınız. Sonra yine, sonra yine. Bu döngü devam ede ede kendinizle barışacaksınız. Ve sıkılmayacaksınız.
İç sıkıntısından, ruh sıkıntısından bahsetmiyorum.
Şahsen ben kendimle kaldığımda zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum. Daha az etkisi oluyor başkalarıyla olduğumdan belki de.
Kendimle barıştım mı yoksa bir mücadele içinde miyim diye mi bilmiyorum ama ne bu pandemik salgın ne de birileriyle olmaktan sıkılmıyorum. Kendi köşeme, evrenime çekilebiliyorum. Kendimi soyutlamak belki bu, aslında tam da değil. Vakit geçirmekten hoşlandığım insanlar da, bana göre, bayağı var yani. Kendi ışığımın ya da karanlığımın tadını çıkarabiliyorum ve sıkılmıyorum.
Varsayalım ki bu pandemik virüs temas ya da solumayla değil de ses dalgasıyla bulaşıyormuş. Ne yapacaktınız o zaman?
Hep belkide “kafa dinleme” diye dile getirdiğiniz ve kendinizle kalıp sıkılmamak istediğiniz o büyük fırsat elinizde.
Değerlendirin.
Bir süre duvara bakın, bir süre kendinize konuşun. Laf lafı açıyor inanın bana, deneyimledim.
Hayal kurun.
Bir süre gökyüzüne bakın.
Mutluluk, huzur ya da olumlu diye adlandırdığınız duygu ve düşüncelerin hepsi aslında olaylara bakış açımız, onları algılayışımız ve buna yönelik davranışımızdan ibaret. Ne bir yere ne de birine bağlı.
Evet, kapalı kaldık kalmaya devam ediyoruz ama sağlığımız için bu durum. Önemli olan şikâyet etmemiz değil de bu durumla nasıl başa çıktığımız. 8 yeni proje, hobi ya da beceri ile çıkmıyorsanız da önemli değil, karın kaslarınız artık görünmeyecek derece de bir göbeğiniz varsa da önemli değil.
Bence önemli olan hiçbir şey yaparken aslında çok şey kazanmak ve usanıp sıkılmamak.