Geç Yazılmış Bir Başlangıç Yazısı

Bu hafta yazımı, geçen haftaki yazımda dile getirdiğim gibi Kaptan Marvel filmi üstüne yazmayı düşünüyordum ancak birkaç nedenden dolayı yazıyı bir hafta sonraya erteledim. Birincisi, filmin hem vizyona yeni girmesi, hem de Kaptan Marvel’i değerlendirirken Avengers: Endgame ve genel olarak Marvel filmlerine değinmek istememdir. İkincisi ise bu hafta sevgili Mustafa Özbilgehan ile başladığımız “Look at the Tabella” isimli pod yayını programımızın heyecanı ile spor medyasında zaman içerisindeki değişimine; benim kişisel olarak yazı yazmaya başlamama ve kendi gözlemlerime değinmek istedim.

 

Uzun zamandır, hatta liseden beri bir arkadaş ile de düşündüğüm bir konuydu blog açmak. Bu konudaki en büyük engel kendim düzenli bir blog okuyucusu değilsem ve ben okumasam başkaları neden benim blogumu takip etsin ve okusun düşüncesiydi. Herhangi bir işi yaparken kendime ilk sorduğum soru daima bu olmuştur. Blogların patladığı 2010’ların olduğu dönemde, yaşım itibari ile blog yazacak bir bilgi birikimine sahip değildim. Yine de Aceto Balsamico, Chelsea FC, Türkiye ve Degajman bloglarını ara ara takip ederdim. Tıpkı Twitter kullanıcısı gibi blog yazarı olmak demek; aynı zamanda blog okuyucusu da olmak demektir. Şimdilerde özellikle spor ile ilgili bir konuyu araştırmaya kalksam, karşıma ilk çıkan kaynaklar genelde eski blog yazılarıdır. Blog patlamasından dolayı anladığım kadarıyla o dönemlerde rekabet o kadar fazlaydı ki; yapılan işler de bir o kadar kaliteliydi. Elbette şu anda eskisi kadar blogların kalmadığının farkındayım. O zamanın blog tarzı yazılar, şimdilerde çeşitli dergi, platformlar ve sitelerde kendine yer buluyor. Ayrıca günlük blog tarzı yazılar ise, Twitter’da daha çok karşıma çıkıyor. Bununla birlikte artan pod yayınları ve YouTube kanalları insanları bloglar yerine bu tarz platformlarda üretmeye yönlendiriyor. Hâl böyle olunca blogların kullanımı eskiye kıyasla çok azaldı.

 

Bütün bunlar olurken ben de arayış içindeydim. “Kafamda acaba blog mu açsam?”, “Pod yayını mı yapsam?”, “Bir gazetenin spor bölümüne mi başvursam?” diye düşünürken Tabella platformu ortaya çıktı. İlk sayıdan itibaren takip ettiğim ve içerisinde bilmediğim alanlarda bir sürü kaliteli yazılar okuduğum bir platform hâline geldi. Bir nevi birçok blog kullanıcısının beraber ürettikleri bir platform olarak gördüm ilk anda Tabella’yı. 16. sayısı itibari ile benim de Tabella’da yazma fırsatım oldu. Yazmaya başlamamın birkaç sebebi vardır. Birincisi belirli konulur hakkında rahat yazı yazıp düşüncelerimi aktaracak kadar bilgi birikimine ulaştığımı düşünürüm. Bununla birlikte bir konu üzerinde düşünüp, tartışıp, emek harcayıp, araştırıp, yazıp bir şey üretmek ve ürettiğin emeğin üstünde tartışmak, gerçekten birçok insana olduğu gibi beni de mutlu eder. Son olarak ise kendimde eksik gördüğüm ana dilim Türkçe’yi yeterince iyi kullanamamayı en iyi yazı yazarak geliştirebileceğimi düşünürüm. Dilimin iyi olmadığınım farkındayım ve bu konuda yardım istediğimde aldığım en önemli tavsiye sürekli yazmam olduğuna yöneliktir. O yüzden yazılarımda oluşan hataları görüp söylediğinizde alınmam bilakis mutlu olurum. Zaten amaçlarımdan biri de bu.

 

Bu yaz Kıbrıs’ta olduğum sürece evde ara ara bilgisayar üstünden pod yayınları dinlemeye başladım. Kıbrıs’taki mesafeler kısalığı ve evde olmanın rahatlığı ile pod yayınlarını pek sık kullanamadım. Ağustos ayında Oslo’ya döndüğümde, telefondaki pod yayını uygulamasına resmen daldım. İlk etapta sevebileceğim programları kaydettim. Okula yürürken, toplu taşımada ve “ev işlerini” yaparken sürekli dinledim ve hâlâ keyifle dinliyorum. Bunun sadece zaman geçmesi için yaptığım bir şey değil; aynı zamanda bir şeyler öğrendiğim bir araç olması, beni sürekli pod yayını dinleyicisi olmaya itti. Bunun yanında, kullanım pratikliği, benim seçme şansım olması ve istediğim anda durdurup, daha sonra devam edebilmem pod yayınlarının kısaca en sevdiğim özellikleri oldu.

 

Tam bu noktada ocak ayında Gazeddakıbrıs, Kuzey Kıbrıs’ın ilk pod yayını yayıncılığına başladı. Kıbrıslı kişilerin pod yayını yaptığını görmüştüm ama pod yayını yayıncılığı ilk kez oluyordu. İlk baştan itibaren büyük bir keyif ile takip ettim. İki programı özellikle burada ayırmak isterim. Birincisi Hasan Yıkıcı’nın hazırlayıp sunduğu Hiçbir Yerden Haberler programı. Ana akım medyadan farklı olarak “dünün” haberlerini ve sabah günaydın mesajlarını okumak yerine, hem ülkedeki önemli gelişmeleri hem de dünyada yaşanan önemli olayları anlatıp, yorumluyor. Bunun yanı sıra programda, çok değerli Niyazı Kızılyürek, Mine Yücel ve Aslı Murat gibi kişiler ile de soru cevaptan ziyade, onlar ile çok keyifli sohbet ediyor. İkincisi ise sevgili Hakan Sonya ve sevgili Hasan Yıkıcı’nın hazırladığı Plak Rafı programı. Hem yeni merak saldığım plak kültürüne dair birçok alanı konuşuyorlar. Bunun yanında kendi tecrübelerine dayanarak benim gibi yeni başlayanlara çok yerinde tavsiyeler veriyorlar. Program bununla da sınırlı kalmayıp, müziğin birçok alanına da değiniyor. Özellikle Pink Floyd’un Animals albümü özel bölümünü tavsiye ederim. Programın bir diğer önemli bulduğum yeri ise, Güney Lefkoşa’daki bir Hi-Fi müzik cihazı satıcısı ve plakçısının programa sponsor olması. Ada her ne kadar da bölünmüş olsa da; Kıbrıs’ı kafasında bölmeyenlerin de olması gerçekten beni sevindiriyor. Kıbrıslı Rum bir iş yerinin, Kuzey Kıbrıs’ta yapılan bir pod yayını programına güvenip sponsor olması, aslında normal olması gereken bu durum, bende bu hissi bıraktı. Bu iki programın yanında, diğer programların da en az bu programlar kadar alanlarında kaliteli olduğunu düşünürüm.

 

İlk başta da dediğim gibi; bir şeyi yapmaya başlamadan önce, “Onu başkaları yapsaydı ben takip eder miydim?” sorusu pod yayını programı yapmayı düşünürken de aklımdaydı. Burada elbette yeni daha önce yapılmamış bir şeyi yapanı eleştirmiyorum. Pod yayını dinlemeye başladığım üçüncü ayımda, “Ben de kendim bir şeyler üretebilir miyim?”, “Neler yapabilirim?” diye biraz sorguladım. Ancak düşündüğüm şeyleri, Oslo’da yapmamın mümkün olmadığını fark ettim. Gazeddakıbrıs’tan Tabella’ya podcast teklifi gelince sevgili dostum Mustafa Özbilgehan ile spor içerikli bir podcast programı yapabiliriz diye konuşmaya başladık. Mustafa ile içerik konusunda konuşurken spora benzer pencereden baktığımızı fark ettim. Programı hazırlarken hem güncel spor olaylarını, hem de güncelliğini her zaman koruyabilecek içerikler üretmeye çalıştık ve çalışıyoruz. Böyle bir programı hazırlayıp sunmakta en büyük motivasyonum ise, Kuzey Kıbrıs sporunun bulunduğu durumdur.

 

Elbette ambargo sporda kendisini gösteriyor ama bu sporu Dünya’da konuşulduğu gibi konuşmak, yazmak ve yorumlamak için herhangi bir ambargo yoktur. Dünya’da gelişen spor ülkeleri, bunu diğer ülkelerle olan yakın bağları ile yaptı. Bu bağlar siyasi bağlar değil, coğrafik ve sosyal bağlardı. Spora bakış açılarından, birbirlerinden etkilendiler ve bunları internetin çok yaygın olmadığı zamanda başardılar. Şu anda yaşadığımız zaman ve internetin varlığı ile hem “mesafeler” çok kısaldı; hem de bilgiye ulaşım çok kolay oldu. Durum böyle iken; biz dünyadan neden kopalım?

 

Maalesef ülkede sporu yorumlamak belli bir çerçevenin içinde kaldı. Hep düşünürdüm, neden dünyadaki spor olaylarını takip ettiğimiz hâlde, Kıbrıs’ta bu konuda konuşup tartışmayız; acaba sporun yeterince gelişmemesinde bu önemli etken mi diye. İşte bu noktada, bu program ile,sporu daha fazla konuşturup, tartıştırıp, sporumuzun dünya ile daha fazla etkileşmesini sağlayabilmeyi umuyorum.

 

Look at the Tabella isimli pod yayını programımıza ilgi gösteren ve dinleyen herkese çok teşekkür ederim. Dinlemek ve yazı yazmak, konuşmaya benzemediğini bu programda fark ettim. İlk defamız olduğu için elbette hatalarımız olmuştur. Vereceğiniz değerlendirmeler ve eleştiriler ile bu hatalarımızı ilerleyen programlarda en aza indirebiliriz. Bana yazı yazıp üretme imkânı sunduğu için Tabella’ya, bize pod yayını yapmaya teşvik edip imkân sunan Gazeddapod ve sevgili Hasan Yıkıcı’ya; ve son olarak pod yayını programımızın görselini ve bu yazıya da resim olarak kullandığım görseli hazırlayan sevgili dostum Çağrı Bey’e de çok teşekkür ederim.

 

Dipnot:

Look at the Tabella isimli pod yayınımızın Çare Drogba isimli ilk bölümünü aşağıdaki linkten dinleyebilirsiniz:

http://gazeddakibris.com/yeni-program-yayinda-look-at-the-tabella/

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir