İki parçalık yazı serisinin ilk parçasına buradan ulaşabilirsiniz.
Yüksek Mahkeme’nin kararı
Muhammed Ali, mahkemenin verdiği kararı, yüksek mahkemeye taşır. Yüksek Mahkemenin vereceği kararda 9 yargıcın oy çokluğuna ihtiyaç duyulur. İşin ilginç tarafı Ali’nin davasına bakan yargıçlardan Thurgood Marshall, görevinden ayrılır. Bu durumda Ali oylamada yine oy çokluğunu yakalamak zorundadır. Eğer oylama 4’e 4 eşit çıkarsa, karar Ali’nin aleyhine olacaktır. İlk gelen karar 5’e 3 Ali’nin aleyhinde olur. Bunda, Nation of Islam’ın önemli isimlerinden olan ve daha sonra oradan ayrılan Malcolm X’in kitabında da bahsettiği Nation of Islam’a üye olan kişilerin Elijah Muhammed’in ne söylerse yapacağı, savaşa gidilecek denilirse gidileceği gerçeği etken oldu.[1] Ayrıca Ali’nin “şiddet” içeren bir spor yapması ve Ali’nin vicdani reddi, mahkemeye pek inandırıcı gelmiyordu. Muhammed Ali’nin dosyası kapanırken kararı yazan yargıç John Marshall Harlan, Ali’nin üyesi ve vaizi olduğu Nation of Islam hakkında daha derin bir araştırma yapar. Zaten bilindiği üzere örgütün lideri Elijah Muhammed 2. Dünya Savaşı sırasında yandaşlarına askere yazılmama çağrısında bulunduğu için 4 yıl hapis yatmıştır.[2] Bir oğlu da askere gitmediği için cezaevine girmiştir. Yargıç yaptığı araştırmalar sonucu Ali’nin vicdani ret sebeplerini dini açıdan makul bulur. Bunun üstüne bir başka Yüksek Mahkeme yargıcı Potter Stewart tekrardan oylamaya gidilmesi önerisinde bulunur. Tekrardan oylamaya gidildiğinde oylama bu sefer oy birliği ile Ali lehine olur ve dava düşer. Artık Muhammed Ali gerçek anlamda ‘özgür’ ve boksa geri dönebilir.
Ali’nin dönüşü
Muhammed Ali’nin boksun G.O.A.T’u olmasındaki en önemli bir diğer etken ise geri dönüşünde tekrardan zirveye çıkmasıdır.[3] Tıpkı birçok kişi için (bunlara bende dâhilim) basketbolun G.O.A.T’u Micheal Jordan’ın 2 senelik aradan sonra yaptığı geri dönüş ve başarıları gibi. Ali, 1971 yılında boksa tekrardan döndüğünde unvanı elinden alınmıştı. Yeni unvan sahibi Joe Frazier’dı. Ali ilk iki boks maçını knock out’la kazanır. Üçüncü maçını Joe Frazier ile unvan maçı olarak yapar. Elbette bir “süper kahramanlık” hikâyesi veya Hollywood filmi olsa Ali bu maçı kazanırdı ama Ali 15 tur sonunda, sonucu masa hakemlerinin belirlemesi ile unvan maçını kaybeder. Bokstan dört sene uzak kalmış birinin hala daha tarihin en iyi boksörlerinden biri olarak anılan Dünya Ağır Siklet boks şampiyonu Joe Frazier’ı yenmesi çokta kolay bir iş değildi. Ali bundan sonra 13 maçı kazanarak Joe Frazier’a karşı rövanş ve unvan maçı için sahaya çıkacaktı. Fakat Joe Frazier unvanını George Foreman’e karşı yenilerek kaptırıyordu. Ali, Frazier’a karşı rövanşı kazanıp gözünü tekrardan Foreman ile karşılaşacağı Dünya Ağır Siklet Boks şampiyonu unvan maçına dikti.
Zaire’deki asrın boks maçı
George Foreman ile Muhammed Ali arasında gerçekleşecek boks maçı birçok sebepten ötürü hâlâ daha asrın maçı olarak anılmaktadır. Bunda ilk olarak maçın adı, şimdilerde Kongo Demokratik Cumhuriyeti olan Zaire’de olmasıdır. Zaire denildiğinde birçok Hababam Sınıfı filmi hayranı gibi benim de aklıma, yakın zamanda hayatını kaybeden Ayşen Gruda’nın (saygı ile anarım) bilgi yarışmasında sorduğu “Zaire Cumhurbaşkanı kimdir?” sorusuna, Güdük Necmi’nin “Zaire Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Clay’dir” yanıtı gelir.[4] Zaire Cumhurbaşkanı Mobutu bu dev maç için 10 milyon dolar harcar. Bu arada, iki Afrika kökenli Amerikalı boksörün Afrika’da maça çıkmaları Afrikalılar için çok özeldi. Muhammed Ali gerek ırkçılığa karşı gerekse vicdani ret tutumu yüzünden, Zaire ve Afrikalıların favorisiydi. George Foreman’ı Zaire’ye gelene kadar beyaz sananlar dahi vardı. George Foreman’ın Zairelilerin Ali kadar desteğini alamamasının en önemli sebeplerinden biri de Zaire’ye Alman kurt köpeği ile gelişiydi. Çünkü Zaire, Belçika sömürgesi iken Belçikalı askerler Alman Kurdu köpeğini “düzeni” sağlamak için kullanırdı. Bu davranışı istemeden de olsa George Foreman’e karşı tepki doğurmuştu. Ali, Zaire’de kaldığı süre içeresinde yerel halk ile iç içe oldu. Sürekli sokaklarda onlarla birlikte oluyor ve yerel dilleri Lingala dilinde onlarla birlikte “Ali bomaye!” tezahüratı yapıyordu. Bomaye kelimesinin anlamı “öldür onu” demektir. Bu tezahürat vicdani ret yapıp Vietnam savaşına gitmeyen birinin ağzından garip duyulsa da, çoğu spor müsabakalarında bu tür tezahüratlar mevcuttur. Kimi rekabet dozu nefret noktasına vardığında, “öldür” kelimesini bilerek kullanması çok iğrenç olsa da, böyle olmayan durumlar da mevcuttur; tıpkı Ali ve taraftarlarının bu maçta kullandığı gibi. Maça gelecek olursak birçok boks yazarı maçın mutlak favorisini, Foreman olarak görüyordu. Çünkü daha genç ve hızlıydı. Ali’nin kazanacağına, kendi soyunma odası ve ekibi dahi inanmıyordu. Maç yaklaşırken Ali’nin soyunma odasında büyük bir sessizlik hakimdi. Ali bunu fark edince “bu gece dans edeceğim” diyordu. Ekibine dönüp “Bu gece ne yapacağım?” diye sorduğunda ekibi yavaş yavaş “bu gece dans edeceksin” diyordu. Bu soru-cevap, maça kadar devam etti ve kendisini maça hazırlaması gereken ekibini, Ali maça hazırlamış oldu. Ali maça sürpriz bir şekilde Foreman’in hiç beklemediği bir anda güçlü bir right hand lead savurarak başladı. Çok güçlü bir teknik olmasına karşın, bu hareket, ağır siklet karşılaşmalarında pek kullanılmamaktadır. Çünkü yüz savunmasız kalabilir ve rakibin yumruğunu kolayca ekarte ederek yüze doğrudan hamle yapabilir. Foreman, bu yüzden eski Dünya şampiyonu Ali’den böyle bir şey beklemediği için ciddi şekilde sarsıldı. Maç ilerledikçe Ali farklı bir taktik kullanarak Foreman’i yormaya çalıştı. İplere yaslanıp kendi vücudunu sürekli Foreman’in önüne atıyor; Foreman ise güçlü yumruklarıyla Ali’nin bedenine vuruyordu. Ali, ayrıca her fırsatta Foreman’in kulağına onu sinir edecek şeyler söyleyerek onu daha da hırslandırıyordu. Ali, Foreman’in güçlü yumrukları karşısında yıkılmıyordu. Sekizinci rauntta gelindiğinde Ali Foreman’in yorulduğu anı fark ederek atağa geçer ve onu knock out eder. Ali, Foreman yere düşerken bir yumruk vurma şansı daha vardı; ama vurmadı. Çünkü Ali daha önce de bahsettiğim gibi maça “öldürmek” için çıkmıyordu. Maç, Ali’nin değişiyle tarihe The Rumble in the Jungle (Ormandaki Kapışma) olarak geçmişti. Böylece Ali bir kez daha zorla elinden alınan Dünya Ağır Siklet Şampiyonu unvanına kavuşmuş olur.
Kıbrıs’taki vicdani ret süreci
Muhammed Ali gibi vicdani ret yapmış birinin hayatını yazarken Kıbrıs’taki vicdani ret sürecine değinmeyi yararlı buluyorum. Çünkü sürecin benzerlikleri ve farklılıkları anlayarak yorumlamak önemlidir. Vicdani ret benim kendi vicdani sebeplerimden ötürü hassas bir konu olduğu için bu konudaki tartışmaları Kıbrıs’ta olduğum aralık ayında daha yakından takip edebilme fırsatım oldu. İlk olarak Halil Karapaşaoğlu’nun Mağusa’da katıldığı sohbet şeklinde olan etkinliğine katıldım. Halil’in sözlerine, vicdani redden bireysel bir talep olduğu söyleyerek başlaması beni biraz şaşırtmıştı. Çünkü vicdani ret bir haktı ve o zaman (şu anda da) mücadelesi verilen bir durumdu. Verilen mücadeleleri kolektif olarak vermeye çalışmış biri olduğumdan dolayı şaşırmıştım. Halil durumu açıklayınca ve Muhammed Ali’nin verdiği mücadeleyi araştırınca ne demek istediğini daha iyi anladım. Çünkü Muhammed Ali dini sebeplerden, Halil ise ideolojik nedenlerden ötürü vicdani reddini açıklıyordu. Buna karşın gerek Halil’in “Ben arkadaşım Andonis’e kurşun sıkmaycam.” gerekse Ali’nin “Vietnamlılar bana hiçbir kötülük yapmadılar ki ben onlarla savaşayım.” sözleri aslında ikisinin de verdikleri mücadelenin sonucunun aynı noktalara çıktığını gösteriyor.[5][6] Bu noktaya ben umutla bakıyorum çünkü vicdani ret bireysel bir talep olarak başlayıp, son gelinen aşamada farklı düşünen ve değerlere sahip birçok kişiyi kolektif bir mücadeleye yönlendirdi. Vicdani reddin yasallaşmasının acil olmayıp veya ülkede sadece 5-10 kişi vicdani retçidir diyen gerek iktidar gerekse muhalefet milletvekillerini anlamakta da güçlük çekiyorum. Özellikle iktidar partilerine 4’lü koalisyonun kurulma nedenine dair Sayın Serdar Denktaş’ın 12 Şubat 2018 tarihli meclis kürsüsünde yaptığı konuşmayı hatırlatmak isterim. “Demokrasi budur. En güçlünün haklı olduğu değil, en güçsüzün de haklı olabileceğini anlayabilmek demektir. Bu dönemin Hükümeti, işte bu güçsüz diye addettiğiniz toplu güçlünün bir araya gelerek, bu ülkede halkın genel beklentisine oy veren, vermeyen karşılayabilmek için bir mücadeleyi ortaya koymaktır. Başarabilir miyiz, başaramaz mıyız? Tamamen bu dört partinin önümüzdeki dönemde ortaya koyacağı icraata bağlıdır.” Eğer bir kişi bile olsa yasa adaletsiz veya yasası yoktur diye mağdur oluyorsa, bunu değiştirmek bu 4’lü hükûmetin tıpkı vicdani reddin programlarında olduğu gibi en erken zamanda geçirmesi boyunlarının borcudur. Kudret Özersay’ı desteklemediğim için onu eleştiremem. Kendi siyasi pozisyonunun ben daha liberal olmasını beklerken daha muhafazakâr-milliyetçi bir tutum içerisine girdi. Güvenlik Kuvvetlerinin hassasiyetlerini dikkate alacağız diyorsa, buna kendi çizgisinde saygı duyarım. Ama koalisyonu oluşturan diğer iki sol ve bir liberal sağ (Sn. Serdar Denktaş DP’yi son seçim propaganda sürecinden itibaren böyle yorumluyor) partilerden vicdani redde bir hak olarak ve olayın hassasiyetini insani değerleri gözeterek bakmalarını beklerim. Yasanın her geçen gün gecikmesi tıpkı Muhammed Ali’nin vicdani reddini anlamak istemeyen Amerikan yargısı ve hükûmeti yüzünden 4 yıl boyunca türlü zorluklar çekmesi ve Kuzey Kıbrıs’ta vicdani ret hakkının tanınmaması Halil Karapaşoğlu ve diğer vicdani retçilerinin hapis yatmaları, ileride de hapis yatacak olma ihtimalleri kabul edilebilir bir durum değildir.
Sonuç
Bu yazıyı esas olarak Muhammed Ali’nin vicdani ret süreci üstüne odaklanarak Kıbrıs’taki vicdani ret sürecine gelecektim. Açıkçası araştırırken Ali’nin hayatını ilginç bulmam, araştırmamı biraz daha Ali’nin hayatın üstüne yoğunlaştırmama neden oldu. Ali hakkında yazılmış sayısız “profil” yazısından biri olduğunun da farkındayım. Bunun en büyük göstergesi Türkçe spor kitaplarının yeni yeni artmaya başladığı bu dönemde Muhammed Ali hakkında yazılmış ve çevrilmiş 6 tane kitabın olmasıdır. Yine de yazarken ve araştırırken çok keyif aldım. Herkese hayatının bir döneminde Ali’yi araştırmasını tavsiye ederim. Umarım bu yazı, okuyanlar için bir başlangıç noktası olabilir. Muhammed Ali’yi araştırırken birçok şeyi daha önce Rocky film serisinde izlediğimi fark ettim. Elbette Apollo Creed karakterinin Ali’den esinlendiğini biliyordum ama Rocky 3 filminde Rocky’nin Clubber Lang (Mr. T)’a karşı kullandığı taktik, Ali’nin Zaire’deki maçta Foreman’a karşı kullandığı taktik olduğunu bu yazıyı yazarken fark ettim. Ali, 1981 yılında boksu bıraktığında 61 maçta 56 galibiyet ve sadece 5 yenilgi alıyordu. Ali, maalesef kariyerini Dünya Ağır Siklet Şampiyonu olarak veda edemiyordu. Bunda son iki yenilgisini Parkinson hastalığının belirtileri başladığında almasının sebebi yüksekti. Yine de Ali tarihin gelmiş geçmiş en iyi boksörü olarak hala daha yerini koruyor. Bokstan sonra hayatının büyük bölümünü Parkinson hastalığı ile mücadele ederek geçirdi. 1996 Atlanta Yaz Olimpiyat oyunlarında, Ali’nin hastalığın ağırlaştığı bir döneminde elleri titremesine rağmen yılmadan olimpiyat meşalesi ile olimpiyat ateşini yakması onun 20. Yüzyılın en büyük sporculardan olduğunun en büyük göstergesidir.[7] Son olarak Ali’yi bir kelime ile açıklayacak olursam mavericks diye açıklarım.[8] Ali’yi araştırmamın sonunda tıpkı Zairelilerin onu Ali olduğu için sevdiği gibi sevdiğimi fark ettim. Onu büyük bir saygı ile anıyorum.
Dipnot: Vicdani ret haktır!
Kaynakça ve notlar:
[1] Başaran, Mehmet Ali. “Muhammed Ali’nin Vicdani Ret Davası – Mehmet Ali Başaran.” VicdaniRet.org, 11 Ocak 2015, vicdaniret.org/muhammed-alinin-vicdani-ret-davasi-mehmet-ali-basaran/
[2] A.g.e.
[3] Greatest of All Time. Amerika’da sporlarda yaygın kullanılan bir terimdir. Türkçe’ye tüm zamanların en iyisi olarak çevirebiliriz.
[4] Özbek, Cengiz. “Güdük Necmi Neden Zaire Cumhurbaşkanı Ile Muhammed Ali’yi Karıştırdı?” Hürriyet Gazetesi, 4 Haziran 2016, www.hurriyet.com.tr/kelebek/keyif/guduk-necmi-neden-zaire-cumhurbaskani-ile-muhammed-aliyi-karistirdi-40113087.
Dileyenler o sahneyi https://www.youtube.com/watch?v=HmFAEAkGFrk görebilir.
[5] Ülker, Ödül Aşık. “Ben Arkadaşım Andonis’e Kurşun Sıkmayacağım.” YENİDÜZEN Gazetesi, 15 Ocak 2019, www.yeniduzen.com/ben-arkadasim-andonise-kursun-sikmayacagim-110125h.htm.
[6] “Muhammed Ali’nin Akılda Kalan Efsane Sözleri.” Karar Gazetesi, 4 Haziran 2016, www.karar.com/spor-haberleri/muhammed-ali-sozleri-147048.
[7] https://www.youtube.com/watch?v=80wMMFAcweQ
[8] Türkçe karşılığı başına buyruk kişidir. Netflix’teki Ali’nin başrolde olduğu Mavericks belgeselinde Mavericks’i “a person who thinks and acts in an independent way, often behaving differently from the expected or usual way” diye açıklardı. Bunu “bağımsız düşünen ve genelde normalden ve beklenenden daha farklı davranan kişi” diye çevirebiliriz.
Socrates Dergi, Temmuz 2016, Sayı 22, sayfa 54-75
Belgeseller:
Sonenberg David (Ya.) / Gast Leon (Yön.), When We Were Kings, PolyGram Filmed Entertainment (Yap.) / Gramercy Pictures (Dağ.), ABD 1996.
Gast Leon (Ya.) / Siegel Bill (Yön.), The Trials of Muhammad Ali, Kartemquin Films (Yap.) / Kino Lorber (Dağ.), ABD 2013.
Philpot Ryan (Ya.) / Mackenzie- Smith Tim (Yön.), The Boxing Mavericks, Deadpan Films (Yap.) / İngiltere 2016.
Kapak Fotoğrafı
Neil Leifer / Sport Illustrated / Getty Images